Özel haber-Mürvet Kubay
Türkiye'de suyun yanlış yönetimi, tarımda plansızlık ve artan israf, gıda güvenliğini tehlikeye atıyor. Verimli toprakların sanayiye açılması, dışa bağımlılığı artırırken, kuraklık ve su krizi gelecekteki kıtlığın habercisi olabilir
Türkiye, derin bir su ve gıda kriziyle karşı karşıya. Bilim insanları ve uzmanlar, kuraklıkla birlikte gıda güvenliğinin tehlikeye girmesiyle kıtlığın yaklaştığını belirtiyor. Tarım alanındaki yanlış politikalar, plansız kentleşme ve artan israf, krizi derinleştiren faktörler arasında.
Birleşmiş Milletler'in verilerine göre Türkiye'de üretilen gıdanın yaklaşık yüzde 30'u israf ediliyor. Bu, hem ekonomik hem de ekolojik anlamda büyük bir kayıp anlamına geliyor. Uzmanlar, bu israfın yanı sıra suyun yanlış yönetiminin de ciddi sonuçlara yol açtığını vurguluyor. Türkiye'deki su kaynakları hızla tükeniyor; barajların doluluk oranları düşerken, tarlalar giderek daha verimsiz hale geliyor.
İklim Bilimci Prof. Dr. Doğan Yaşar, Türkiye'nin yıllardır göz göre göre gelen bir krizi yönetemediğini belirtiyor. 2004 yılında kuraklık konusunda uyarılar yapmış olan Yaşar, 2020 sonrasında ciddi bir su sıkıntısı yaşanacağını öngörmüş ancak bu uyarıların dikkate alınmadığını ifade ediyor. Bugün, Beyşehir Gölü'nün 1980'lerde 21 metre olan su seviyesi, 8 metreye düşmüş durumda. Göller Bölgesi'nin iklim değişikliği ve su yönetimi hataları nedeniyle çölleşmeye yüz tuttuğuna dikkat çekiliyor.
Yaşar'a göre Türkiye'nin su kaynaklarını tüketen yalnızca iklim değil, yanlış tarım desenleri ve plansız yönetim. Yaşar, 'Konya Ovası'nda az suyla yetinmesi gereken yerlerde şeker pancarı ve mısır gibi suya aç bitkiler ektik. Yer altı sularını tükettik, 2000'den fazla obruk oluştu. Eğer suyu bilimle yönetmezsek, kıtlık bizi bekliyor. Su varsa devlet var, su bittiği gün devlet biter' dedi.
Ayrıca Doğan Yaşar, suyun bilimsel yöntemlerle yönetilmesi gerektiğini vurguluyor. Yaşar , 'Suyu yöneten ekiplerde jeoloji mühendisleri, hidrojeologlar olmalı. Ama yönetimlerde bu uzmanlar yok. O yüzden suyu yanlış yönetiyoruz. Evsel kullanım suyun yüzde 3'ü, asıl tüketim tarımda. Kapalı sistem sulama ile yüzde 65'e varan tasarruf mümkün. Eğer suyu bilimle kullanmazsak, önümüzdeki dönemde kıtlık kaçınılmaz' dedi.
Prof. Dr. Doğan Yaşar, Türkiye'nin iklimsel verilerden çok yönetimsel hatalardan kaynaklı bir felaket yaşadığını vurguluyor ve devam ediyor. Yaşar, 'Yağmurlar azalmadı, biz suyu yönetemedik. 1970'lerde 609 kg olan yıllık yağış ortalaması, 2010'larda 630 kg'a çıktı. Her 1 derece sıcaklık artışı yağışı yüzde 2 artırır. Sorun yağmurun azlığı değil, yanlış kullanımı' diye konuştu.
Yaşar'a göre, Türkiye 15-20 yıl önceden planlama yapmalıydı: 'İzmir'de şu anda baraj doluluk oranı yüzde 2,65 civarında. Oysa bu planlar 20 yıl önce yapılmalıydı. Arıtma suları tarımda kullanılmalıydı. Bugün Çiğli Arıtma Tesisi'nden denize dökülen 500 bin metreküp suyu Gediz Ovası'na yönlendirebilsek, İzmir çok rahatlar' dedi.
TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Üyesi İ. Uğur Toprak, kuraklığın etkilerinin yalnızca su kaynaklarında değil, sofralarda da hissedileceğini savunuyor. Toprak, 'Suyun güvenliğini sağlayamadığımızda gıdanın güvenliğini de sağlayamayız. Su ve kuraklık krizi gıda güvenliğini ciddi şekilde tehdit ediyor. Su kalitesi ve mevcudiyeti, tarımsal üretimden gıda işlemeye kadar zincirin tamamını etkiliyor.' ifadelerini kullandı.
Toprak'a göre, iklim değişikliğiyle birlikte gıda enflasyonu da halkı sağlıksız ürünlere yönelttiğini öne sürdü ve ekledi: 'Alım gücü düştükçe vatandaş ucuz, dolayısıyla hileli ürünlere yöneliyor. Bu da hem halk sağlığını hem gıda güvenliğini tehdit ediyor. Etkin denetimler yetersiz, gıda mühendisi istihdamı artırılmalı.'
Gıda israfı
Birleşmiş Milletler verilerine göre, Türkiye'de üretilen gıdanın yüzde 30'u çöpe gidiyor.
Toprak, 'alışveriş planlaması, buzdolabı ısısı kontrolü ve artık gıdaların geri kazanımı' gibi basit adımların bile büyük fark yaratabileceğini söylüyor.
Toprak, 'İhtiyaç listesiyle alışverişe çıkmak israfı yüzde 30 azaltıyor. Buzdolabını 4°C'de tutmak ve 'ilk giren ilk çıkar' yöntemiyle saklamak meyve-sebze kaybını yüzde 25 düşürüyor. Solmuş sebzeleri çorba ya da smoothie yaparak, ekmek kabuklarını galeta ununa dönüştürerek evsel atıkların yüzde 40'ı geri kazanılabilir.' dedi.
Ancak sorun yalnızca evlerde değil. Restoran ve marketlerdeki hatalı depolama ve lojistik zinciri de büyük kayıplara yol açıyor: Toprak, 'Türkiye'de gıda atıklarının yüzde 30'u market ve restoran kaynaklı. Soğuk zincir kırılmaları yüzde 20'ye varan kayba neden oluyor. Bu noktada firmaların da gıda mühendisi istihdamını artırması gerekiyor.' ifadelerini kullandı.
Toprak, sözlerini şöyle tamamladı: 'İklim akıllı tarım, dayanıklı tohumlar, su tasarruflu sulama ve atık geri kazanımı artık lüks değil, zorunluluk. Suyun, toprağın, gıdanın güvenliği bir bütündür. Her halkayı korumak, geleceğimizi korumaktır.'
3 milyon 200 bin kişi susuz kaldı
Bursa'yı besleyen iki ana su kaynağı Nilüfer ve Doğancı barajlarında doluluk oranı yüzde 0'a düştü. Toplam 185 milyon metreküp kapasiteli barajların tamamen kurumasıyla kentte 3 milyon 200 bin kişi susuzluk tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. BUSKİ verilerine göre 28 Eylül'de yüzde 2,33 olan doluluk oranı, 15 Ekim itibarıyla sıfırlandı. Şehrin günlük 400-500 bin metreküp su ihtiyacının bir bölümü artık Çınarcık Barajı ve yeraltı kuyularından sağlanıyor.Su seviyesi kritik eşiğin altına inince, BUSKİ 1 Ekim'den itibaren Osmangazi, Yıldırım, Nilüfer, Mudanya, Gürsu ve Kestel ilçelerinde 12 saatlik planlı su kesintilerine başladı.
Sebze ve meyve kalmayacak
Doğayı ve Çevreyi Koruma Derneği (DOĞADER) Başkanı Murat Demir, 'Bursa sadece kendi içme suyu değil, Türkiye'nin sebze ve meyve ihtiyacı için de hayati bir kent. Barajlar kurursa sofralarımızda domates, patlıcan, şeftali göremeyebiliriz,' uyarısında bulundu. Demir, tarımda hâlâ 'salma sulama' yöntemlerinin kullanıldığını hatırlatarak, 'Damla ve yağmurlama sistemlerine geçilmeli, çiftçilere devlet desteği şart' dedi.