Özgür Özel’in CHP grup toplantısından açıklamaları

» Büyük Manşet » Özgür Özel’in CHP grup toplantısından açıklamaları

Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özgür Özel partisinin grup toplantısında gündemle ilglili son gelişmeler hakkında açıklamalarda bulundu.

CHP Lideri Özgür Özel, asgari ücretlinin kaybettiği çeyrek altınları ve simit hesaplamasını gösteren tabloyu elinde tutup;

“Erdoğan’a diyorum ki: Bu tabloyu unutursam namussuzum, unutturursam namussuzum” dedi.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel konuşuyor:

Yeni yılda önce memleketim Manisa’da, ardından Ardahan’da, Kars’ta, Erzurum’da vatandaşlarımızla bir araya geldik.

Dört şehirde, onun üzerinde halk buluşmasında emeklilerin, asgari ücretlilerin, esnafın, üreticilerin, hayvancılıkla uğraşanların, arıcılıkla uğraşanların dertlerini dinledik. Onların seslerini duyurmak üzere kürsüye çıktık.

Biz anlattık, onlar dinlediler. Onlar anlattılar, biz dinledik ve milletin gerçek gündemini, hayat pahalılığını, geçim sıkıntısını ve enflasyona ezdirilen milyonların dertlerini en yüksek sesle dile getirmeye çalıştık.

Bundan sonra Cumhuriyet Halk Partisi Grubu çok önem verdiği Meclis’te, Meclis kürsüsünde, Meclis’in tüm çalışma alanlarında bu sorunları dile getirmeye, çözüm önerilerini söylemeye, bu konulardaki kanun tekliflerini vermeye, Genel Kurul’a indirmeye, oylatmaya ve sonuna kadar mücadeleye devam edecek.

Ancak hem grubumuz, hem örgütümüz hem de bize oy veren ve artık canına tak eden milyonlar hep birlikte sokaklarda, meydanlarda, fabrikalarda, tarlalarda, kahvelerde, köylerde, kentlerde olmaya ve milletin gerçek sorunlarını haykırmaya devam edeceğiz.

2025 yılı hepimize kolay gelsin. Mücadelenin yılı olacaktır. Emeğin ve emekçinin yılı olacaktır.

Vatandaş artık iktidarın Suriye’deki sahte zafer sarhoşluğundan uyanmasını bekliyor.

İktidar ise o anlattıklarının vatandaşın karnını doyurmasını bekliyor, vatandaşı buna inandırmaya çalışıyor.

Açsın, yoksulsun, işsizsin, güvencesizsin, derdin çok ama zafer büyük, Suriye’ye sevinmelisin.

13 yıl önce söylediği bir söz sanki o gün olmuş gibi. Sanki Türkiye 200 milyar dolar kaybetmemiş de kazanmış gibi. Sanki 283 vatan evladı şehit düşmemiş gibi. Sanki 4,5 milyon sığınmacı Türkiye’ye gelmiş ve Türkiye’nin ekmeğine, aşına, işine ortak olmamış gibi.

“Zafer var orada” diyor, inan. Senin söylediğin zaferi Ardahan’da görmedim. Kars’ta inanan yok. Erzurum’da o zafere bakıp da “Evet, artık karnım doyacak, iş bulacağım” diyen yok. Suriye’yi konuştuk, konuşuruz, konuşmaya devam edeceğiz.

Ayrıca bugün iktidar ortağı Milliyetçi Hareket Partisi’nin çağrısıyla başlayan, AK Parti’nin Genel Başkanı Sayın Erdoğan’ın oluruyla gerçekleşen İmralı ziyaretiyle ilgili, partimize gerçekleştirilen bir ziyaret, o konudaki görüşmeyle ilgili bilgiler, düşüncelerimiz, bunu da konuşacağız.

Ama önce Kars’ta hala hayvancılık yapmaya çalışan Süleyman Amca’nın, Ardahan’da üreticilikten para kazanamadığı için kapı kapı iş arayan Mustafa kardeşimin, aile bütçesini getiremediği için Erzurum’un soğuğunda gözyaşları buz tutmuş halde bize dert anlatmaya çalışan Zeynep kardeşimin gerçek gündemini konuşmak isterim.

Ardahan, Kars, Erzurum’da pek çok sorun ortak. Bu bölgemizin, bu bölgemiz kışın en sert geçtiği, -20, -30 derecelerin hemen her gece kaydedildiği yerler ve en önemli sorun barınmayla birlikte barındığı yeri ısıtma sorunu. Türkiye’nin dört bir yanında kışın ortasında doğalgaz saatleri dönüp duruyor ama Ardahan’da, Kars’ta, Erzurum’da, Ağrı’da, Van’da, bütün bölgede fıldır fıldır dönüyor ve o zaman Manisa’da +10 derecenin bize soğuk geldiği yerde ve yine Manisa’da 2.000 TL doğalgaz parasının ağır geldiği yerde, -20 dereceyi yaşayanların aylık 5.000-6.000 TL doğalgaz parasıyla muhatap olanların gerçekliğiyle karşı karşıyasınız ve beğenmedikleri, her fırsatta laf ettikleri Karaoğlan Bülent Ecevit’in son başbakanlığında dahi bölgede o gün ısınmak için kömür yakılıyor, kömürü yarı fiyatına verdiğini bütün bölge hatırlıyor, hatırlatıyor.

Biz de dedik ki, evlerin ısınması için verilecek olan doğalgaza yüzde 50 bu bölgede indirim yapılmalıdır. Ben bunu söyledim. Sayın Erdoğan yaparız diyeceğine ya da ne için yapmadığını anlatacağına rahatsız olmuş, efendim verdiği doğalgaz desteklerini bana hatırlatıyor.

Ben Sayın Erdoğan’ın ne doğalgaz desteği verdiğini biliyorum. Örneğin şunu dün gibi de hatırlıyorum: Seçim zamanı bir telaş. “Bu can bu bedende durdukça emekli etmem onları, çift dikiş maaş alacak” dedikleri EYT’lileri emekli ederken, “Vermem” dediği kadroları verirken, “Uygulamam” dediği seçim ekonomisinin daniskasını uygularken Putin’le konuşup doğalgaz toplam faturasını bir yıl erteletti, döndü dedi ki: “Herkese 25 metreküp doğalgaz bedava.”

O gün dedim ki: Ya biz hepimiz milletvekiliyiz, niye bize bedava? Eczacılara niye bedava? Parası olana, işi gücü yerinde olanlara niye bedava? Hem bize 25 metreküp bedava hem garibana, işsize, yoksula bedava.

Bize verme, onlara ver, dedik. Yok, herkese seçim rüşveti olarak 25 metreküp bedava.

Seçim rüşveti değildiyse niye bugün yok 25 metreküp bedava?

Niye o gün herkese verdiğinde bugün hiç olmazsa, geçen kış herkese verirken yerine geçen kış ihtiyacı olana, bu kış da ihtiyacı olana, gelecek kış da ihtiyacı olana vermedin?

Neden şimdi yok? Kış daha mı yumuşak geçiyor? Doğalgaz daha mı ucuz? Alım gücü, milletin ekonomik gücü daha mı artmış?

Bal gibi doğalgazı seçim rüşvetine çevirdi.

Şimdi de diyor ki: “Özgür Bey bunları bilmez.” Vallahi döndüm baktım, EPDK’nın raporunda geçen yıl bedava doğalgaz verilenlerden, 25 metreküp verilenlerden 1 milyon 7.000 konutun doğalgazı borcundan dolayı kesilmiş. Nerede o gün yaptığın jest? Nerede seçim bittikten sonra savrulduğun nokta?

Kars’ta gelen 5.000 TL faturayla Manisa’daki 2.000 TL’nin aynı emekli maaşıyla ödenemeyeceğini düşündüğümüz için kışın sert geçtiği coğrafyalarda, sert geçtiği aylarda yüzde 50 doğalgaz indirimi önerdik.

Bunu da söylemeye devam edeceğiz. Ziyaret ettiğimiz üç ilimizde hayvancılıkla ilgili çok ağır sorunlar var. 1 kg yem 12 TL 1 kg süt 12 TL. 1 kg süt 1,5 kg yem almazsa o ülkede hayvancılık yapılamaz ve bugün değil 1,5 kg, 1 kiloyu zor alan, 50 kg’lık yemler 600 ila 650 TL deniyor, 12 TL’nin üstünde. Bu sebepten dolayı büyük bir darboğaz var.

Hayvancılıkla uğraşan kim varsa sokakta kolumuzdan tuttu. Ama kooperatiflerinde ama kahvede ama sokakta et ithalatı saçmalığından şikayet etti.

Erdoğan et fiyatlarının yüksek olduğunu, bunu çözmek için et ithalatı yapmanın çözüm olduğunu…

52 kişiden duydum. 520.000 hayvan ithal edilecek bu sene ve herkes diyor ki: “O parayı onlara vereceğine bize verse hiçbir derdimiz olmaz. Böyle yapa yapa hayvancılığı bitirdi, şimdi dışarıdan hayvan ithalatı yapıyor.”

Bu konuda bu hükümeti baştan uyarmak lazımdı diye düşünüyor insan. Dönüp bakıyorsunuz, Sayıştay 2023 yılında TIGEM’e şu uyarıyı yapmış.

Diyor ki: “Yurtdışı damızlık hayvan fiyatlarının yurtiçi damızlık hayvan üretim maliyetlerinin altında oluştuğu, yurtiçi ile yurtdışı fiyat farkı kadar kâr marjının ithalatçı aracı firmalar ve adına ithalat yapanlar üzerinde kaldığı, bu durumun yerli damızlık hayvan yetiştiricilerinin aleyhinde haksız rekabete ve fazla kazanca yol açtığı, iç piyasa fiyatlarını etkilediği değerlendirilmektedir.”

Yani bugün yaşananı iki yıl önce Sayıştay rapora yazmış. Diyor ki: Dışarıdan getirdiğin buradan ucuz olunca, aynı fiyata da et satılınca bunlar fazladan para kazanıyor, bunlar rekabet edemiyor.

Ayrıca ithal hayvanın kalitesinin Türkiye’de üretilenin çok altında olduğunu Sayıştay da söylüyor, vatandaş da söylüyor. Tam bir saadet zinciri. Yurtdışından ucuza kalitesiz hayvan getirip Türkiye’deki kaliteli hayvan fiyatına satın alıp aradaki farkı yandaşa aktaran, bizim üreticiyi de perişan eden bir durumla karşı karşıyayız.

Bunun için başta Kars’ta bu konunun bütün uzmanlarıyla, kooperatiflerle, meslek birlikleriyle, akademik odalarla bir araya geldik

Hepsinin temel meselesi şu: Bu işin siyaseti yok, hükümet bizi gözden çıkardı. Hayvancılık meselesi sadece hayvancılıkla uğraşanlar değil, bütün Kars’ın, bütün Ardahan’ın, bütün Erzurum’un, bütün bölgenin varlık yokluk meselesidir, diyorlar.

Bu konuya ilişkin gerekli notlarımızı aldık, çalışmaları yaptık. Arkadaşlarımız zaten konuya çok hakim. Bu konuyla uzman milletvekillerimizi görevlendirdik.

Hem meclis zemininde hem oralarda gidip çalışacaklar ve bu sorunları dile getirmeye devam edecekler. Yine Sayın Erdoğan’ın yerelden ülke gündemine taşıdığı, benim de çok memnun olduğum konu, sağ olsun.

Bu hafta salon adamı Erdoğan, sıcak seven Erdoğan, kendini, kendini atadıklarına alkışlatıp moral bulmaya çalışan Erdoğan, atadığı ilçe başkanından, ilçe yöneticisinden, delegesinden, il yönetiminden Suriye zaferine alkış alıp rüzgar yapmaya çalışan Erdoğan, biz -20 derecelerde gezerken sıcak salonlarından bize laf attı durdu.

Hepsinden memnunum. Birazdan çok esaslı, konuya da gelecek mevzu onun attığı lafla ama tuttu dedi ki: “Samsun-Amasya-Çorum-Kırıkkale hızlı demiryolu projesine Özgür Özel ve CHP karşı çıkıyor.” Vallahi yalan. Kuyruklu yalan. Aksine, bakın, grup başkanvekiliyken Özgür Özel, Ahmet Sami Ceylan’la hızlı trene binip Çorum’a geldik diye Çorum basınının o yılın en çok okunan haberi.

Ahmet Sami Ceylan, milletvekilliği de yaptık, kıymetli bir kardeşimiz, AK Parti’nin de MKYK üyesi. Ben Çorum’a gittim, dedim ki: “Çorum’a hızlı trenle geldim. Yanımda Ahmet Sami Ceylan vardı, öbür tarafımda da Ercan Daştan oturuyordu.”

Bütün Çorum medyası baktı. Bunların birisi AKP MKYK üyesi, öbürü eski MHP’li, “Bu treni yapmazsınız, yapamazsınız.” demiş, sonra AK Parti’ye geçmiş, il başkan yardımcısı olmuş. Ortada tren falan yok.

Gelirken iki yanımda oturuyorlardı, kavga etmesinler diye ben ayırdım, dedim. Hatta tren çok doluydu, dedim.

Çünkü evlatlarının yemin törenine gelen asker aileleri vardı, dedim. Ona da güldü basın. Çünkü Erdoğan bir önceki seçiminde hızlı tren sözünü vermiş, ayrıca da Çorum’a bir acemi birliği de söylemişti.

İkisi de ortada yoktu. Ben bunları söyleyince Çorum basınında en çok okunan haber oldu bir yıl boyunca.

Özgür Özel, AK Parti ile, MHP ile dalga geçti. Treni hatırlattı. “Niye yapmıyorsunuz?” dedi, dedi. Onun üzerine milletvekilleri görüştüler ettiler.

“Bu tren projesi, bir an önce verilen söz tutulsun.” dediler. Şimdi çıkmış Erdoğan, “Biz böyle bir projemiz var, CHP karşı.”

CHP karşı falan değil. CHP’nin karşı olduğu, Erdoğan’ın örtmeye çalıştığı şu:

Hani adam hırsızlık yaparken yakalanıyor da tutunca diyor ya, “Vatanı böldürmem size!” Yan kesicilik yaparken yakalanıyor. “Bayrağı indiremezsiniz, ezanı dindiremezsiniz.” diyor.

Ne alaka? Sen suçüstü yakalanmışsın. Sen ne de yakalanmışsın? Çorum Delice bölümü için 40 gün önceden hangi şirkete verileceği belli olmuş.

Milletvekilimiz çıkmış ilan etmiş. Genel Başkan Yardımcımız meclis tutanaklarına geçirmiş. Tam o gün, bir gün önce, “Bu ihaleyi yapıyorsunuz, 7 firmadan bu firmaya bu paraya vereceksiniz.” demişiz.

İhaleyi 4 gün ertelemişler. 4 gün sonra dediğimiz paraya aynı firmaya vermişler.

1 kilometre demiryolunun maliyeti 627 milyon lira. Benzer demiryollarından 6 kat fazla.

Şirketin adı belli, aldığı para belli. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bunu ilan ediyoruz. “6 kat dolandırılıyor millet!” diyoruz. O diyor ki: “Siz tren yoluna niye karşısınız?”

Yankesicilik yapan adamı polis yakalayınca, “Vatanı bölemezsiniz, ezanı dindiremezsiniz.” diyen ne kadar sahtekar ise bize bunu söyleyen de o kadar sahtekar.

Bir diğer yandan yine sıcak salonların insanı, sıcacık bir salonda oturdu, diyor ki… oturduğu bir toplantıda şöyle diyor: “Altın hesabı yapıyorlar.” Özğür Bey altın hesabını çok seviyor. 22 yıl öncesine dönüp dönüp bana altın hesabı üzerinden hesap soruyor.

Hazır elinde hesap makinesiyle kuyumcu kuyumcu dolaşırken CHP’li belediyelerin Sosyal Güvenlik Kurumu’na borçlarının kaç çeyrek altın tuttuğunun hesabını da bir yapıversin demiş.

Birincisi şunu söyleyeyim: Bu iyidir. Yani aylardır altın hesabını yapıyoruz. Dönüp de buralara cevap vermeleri, bu düzleme gelmeleri iyidir. Bizim eleştirimize karşı bize terörist demek, hain demek, iftira atmak, küfretmek yerine bir espriyle cevap vermek iyidir.

Biz siyasetin dilinin buralardan kurulmasını doğru buluyoruz ve diyoruz ki: İlk günden beri söylüyorum, normali bulur, buraya geleceksiniz. Hakaretimize hakaretle, küfrünüze küfrüyle, yalanınıza yalanla, iftiranıza iftirayla cevap verip istediğiniz o gerginlik, çatışma ve kutuplaşma ortamında gerçek sorunların çözülmesine, konuşulmasına engel olamazsınız diyoruz.

Gelmiş, “Sen de bir hesap yap.” diyor. Vallahi madem istedi, yaptım. Belediyelerin SGK’ya borcu 11 birim, diğer şirketlerin borcu 90 birim. SGK’nın 100 lira alacağı varsa 10 lirası belediyelerden, 90 lirası şirketlerden.

Gelecek ay şirketlere faizi affetmeyi planlıyor. Ana parayı bölmeyi planlıyor ama o güne kadar CHP’li belediyelerden ve şirketlerinden, iştiraklerinden paraları almak istiyor.

O yüzden “Silkeleyin CHP’lileri.” diyor. O günden bugüne işte dün İzmir’de yaşananlar, öncesinde Ada, Ankara Büyükşehir’de, Adana’da, İstanbul’da yaşananlar, diğer belediyelerimizde yaşananlar, hizmeti durdura bilmek için yani CHP’li belediyenin yoksula dokunmasına, öğrenciye dokunmasına, işsize dokunmasına, soğukta kalana doğalgaz yardımı yapmasına, tenceresi kaynamayana ayda 2 kilo et koymasına, kapıyı çalıp sabah 2 kilo süt vermesine, yeni doğanın bezini vermesine, 5 yaşına kadar olan çocuğu olanlara anne kart vermesine mani olabilmek için Cumhuriyet Halk Partili belediyelerin hesaplarına haciz uyguluyor.

Paraları bizden alacak, sonra bu paraları yandaş şirketlere gelince faizini affedip ana parayı bölecek.

Böyle bir hedefi var Erdoğan’ın. SGK’nın toplam alacağını çıkardık. Belediyelerden alacağını da çıkardık. SGK’nın toplam alacağı 270 ton altına karşılık geliyor.

Bunun 30 tonu belediyelerden, 240 tonu Erdoğan’ın 6 ayda bir açıklaması gerektiği halde açıklamadığı ilk 100’deki hemen hepsinin kendinden olduğu yandaş şirketlerden.

Yani Erdoğan diyor ki: “SGK’nın borçlarını açıkla.” Vallahi CHP’nin, AK Parti, MHP, İyi Parti demin, Yeniden Refah’ın, Saadet’in bütün belediyelerin borcu bir kamyon altın.

Bunun üçte biri Ak Partili belediyelerin, üçte ikisi muhalefetteki belediyelerin. Üçte ikinin yarısı AK Parti’nin döneminden, üçte biri bütün muhalefetin şimdiki ya da önceki dönemlerinden.

Sayın Erdoğan, “Elinde makine sarrafa gitmiş hesabı yapsa.” diyor ya. Üçte bir kamyon bütün muhalefetin borcu var.

Kamyonun üçte ikisi senin belediyelerinin ya da senin belediyelerinin önceden yaptığı borç. 9 kamyonda SGK’ya senin yandaşlarının borcu var. Aha da diyorsun ya hesapla, hesap ortada. 9 kamyon altını çek SGK’nın önüne, üçte bir kamyon altını vermeyen namussuzdur, hodri meydan.

Ama ama, şimdi gelelim esas mevzuya. Ben bu kürsüye çıktıktan sonra Çalışma Bakanı, tabii bu kadar cehalet ancak tahsille mümkün olur, “En düşük emekli maaşını 14.469 liraya yükselttik.” demiş.

Cehalet kısmı şurada. Bunu yapman için kanun çıkacak güzel kardeşim. O kanunun çıkması için milletvekilleri yazacak.

Bunlar tabii her zaman muazzam iş yaptıkları için kendileri bakanlıktan yazacaklar. Abdullah Gül’lerin görevlendireceği birkaç masum altına imza atacak utanmadan.

Kanun teklifi edecekler, komisyondan geçecek, bu mecliste oylanacak. Sen oturduğun yerden, “En düşük emekli maaşını şu kadar yaptık.” diyemezsin.

Bir kez bu cehaleti, meclise karşı bu hadsizliği, kendi grubunu paspas eden bu kibri, bu iş bilmezliği bir kere kınıyorum.

İkincisi, ben konuşmama hazırlanırken en düşük emekli maaşının 12.500 lira olduğunu, bir kanun değişikliğiyle yükseltilmesi gerektiğini ve AK Parti gelmeden önce en düşük emekli maaşı bir buçuk asgari ücretli bugünkü hesapla 33.000 lira olması lazım.

12.500’ü 33 yapmıyorsan bile hiç olmazsa bir asgari ücret yapalım. 22.000 liradan aşağıya bir emekli maaşı olmasın diyorduk.

Notlarımda var. Diyor ki notlar: Akıllardan geçiyor diyor, 14.500, 15.000 lira, “Sakın ha sakın!” diyecektik. 14.469 lira yapmış. Geçen sene yüzde 60 enflasyon varken 10.000 lirayı 12.500 yaptınız, 105 şehirde miting yaptık.

Emeklilerle birlikte Anadolu’da ayağa kalktık. 31 Mart’ta çağırdık, sandığa davet ettik. “Bunlara sarı kartı gösterin.” dedik. O gün anlamayıp 10.000 lirayı Temmuz’da 12.500 lira yaptılar. Bugün gelmişler 14.469 lira yapıyor.

Bu iktidar hak etti, artık sarı kartı değil, kırmızı kartı alınlarına çakacağız. İşte Erdoğan’ın korktuğu liste. Bu 2024’te Erdoğan’ın uykularını kaçıran tablo. Asgari ücret 7 çeyrek alıyordu, 2024’te 3 çeyreğe düşürdü, 4 çeyrek altın kayıp vardı. En düşük emekli maaşı, Erdoğan gelmeden önce 8 çeyrek alıyordu. 2,5 çeyreğe düşürdü, 5,5 çeyrek altın kayıp vardı. Bunları söyledim diye ağrına gidiyordu. Bakın şimdi 2025 yılının yeni hesapları geldi. Biz ne demiştik? Asgari ücret talebimiz 30, bunun altında yokuz demiştik. Ve biz diyoruz ki bu asgari ücrete yokuz, mücadeleye varız diyoruz.

O asgari ücret, beğenmediğimiz asgari ücret geçen sene yani 7 çeyrek altından 5 çeyrek altına düşmüştü 1 Ocak’ta. Yıl sonunda 3 çeyrek altına gerilemişti. Onu, geçen seneki beğenmediğimiz asgari ücret 5 çeyrekken bugün verdiği asgari ücret ki daha ocağın sonu gelmedi, 4,5 çeyrek altın. Yarım çeyrek altın geçen yıldan bugüne kayıp. Yani emekli, asgari ücretlinin cebinden 2.500 lira daha çektiler. Yani asgari ücretli ocak ayında bekler ki cebine para konsun, 2,5, 2.500 lira, yarım çeyrek altın kaybetti. Diyor ki bana: “Sarraf sarraf gezip altın hesabı yapma.” diyor. Altın hesabı şaşmaz da istemiyorsa gelsin dana kıyma hesabı yapalım, durum daha vahim. Geçen sene beğenmediğimiz 17.002 liralık asgari ücret 57 kilo dana kıyma alıyordu. 57 kilo. Şu anda verdiği asgari ücret sadece 37 kilo dana kıyma alıyor. 20 kilo dana kıyma geçen ocak ayından bugüne kayıp. Bu sadece bu hesapta değil. Bu Kars’ta kayıp, Erzincan’da kayıp, Kütahya’da kayıp, Manisa’da kayıp, Edirne’de kayıp, Niğde’de kayıp, İstanbul’da kayıp, Adana’da kayıp, Ordu’da kayıp, Ankara’da kayıp, Eskişehir’de kayıp.

Bu hesabı bütün asgari ücretlilerin görmesi lazım. Simit hesabı, en işine gelen hesap. 1.700 simit alıyordu geçen sene, bu sene 1.470 simit alıyor, 230 simit kayıp. O yüzden memleket bu haldeyken Suriye’deki zafer var, oraya inanın, hep birlikte koşun, zafere sevinelim, dertleri unutun diyen Erdoğan’a diyorum ki: Bu tabloyu unutursam namussuzum, unutturursam namussuzum.

Şimdi yapmış olduğu, emekli zammıyla artık yüzde 15’e karşılık gelen bir artış yapmış oluyor. yüzde 15’lik bu artışla bu vakitten sonra emeklilerle birlikte meydan meydan dolaşıp bu iktidara kırmızı kartı göstermenin, büyük bir mücadeleyi başlatmanın, daha önce de söyledim, öyle başladık, öyle devam edeceğiz.

Bu asgari ücretliye, bu emekliye, bu çiftçiye, bu esnafa, bu millete yaptıkları için bu iktidarın alnını karışlamanın, bu memleketi onlara dar etmenin zamanı gelmiştir

Son olarak, Cumhuriyet Halk Partisi olarak Kürtlerin yaşadığı sorunların demokratik yollarla çözülmesi gerektiğini geçmişten beri ısrarla savunan bir partiyiz. Bu konuda tarihsel tutarlılığı en yüksek olan partiyiz.

Tarihsel tutarlılığı mevcut ve hiç sapmamış tek partiyiz. Cumhuriyet Halk Partisi kimsenin oldu bitti siyasetine göre hareket etmez, pozisyonunu belirlemez.

Biz devlet kurmuş, devletin önemini, kıymetini bilen bir partiyiz. Ben bu partinin genel başkanı olarak sadece kısa vadeyi değil, orta ve uzun vadeyi de düşünmek zorunda olan güçlü bir ekibin başındayım.

Grubumuzun, parti meclisimizin, parti örgütümüzün temel yaklaşımı bu yöndedir. Bizim siyasi anlayışımızın en önünde ülkemizin çıkarları ve milletimizin faydası vardır.

Bu ikisinin önüne, arasına ya da arkasına kendi dar siyasi ajandalarını ekleyen hiçbir planın, hiçbir projenin fayda içinde olmayız. En temel önceliklerimizden birisi Türkiye’nin yerlerde sürünen adalet sistemini düzeltmek ve demokratik standartları yukarıya çekmektir.

Bu yolda yürürken toplumda kimin sorunu varsa kendi sorunumuz bildik, bunu savunduk. Kürt sorununa kayıtsız kalmadık, inkarcı yaklaşmadık.

Cumhur İttifakı meşru bir siyasi partiye, 6,5 milyon oy alan, mecliste üçüncü büyük grubu bulunan bir siyasi partiye ve onun seçmenlerine bile terörist muamelesi yaparken biz demokratik siyasetten yana olduk.

Tüm siyasi partilerle olduğu gibi seçmeninin tercihine saygımızdan dolayı DEM Partisi’yle de görüşmeler yaptık, ziyaretler yaptık, meşru muhataplık ilişkimizi sürdürdük.

Seçim kazanmak için her şeyi mübah görenler, seçmeni kandırmak için sahte videolardan medet umdular.

Cumhuriyet Halk Partisi’ni bir siyasi partiyle görüştüğü için terörle irtibatlı, iltisaklı diye haksızca, utanmazca iftiralarda bulundular.

Biz ne yaptıysak milletin gözünün önünde yaptık, şeffaflığa önem verdik. Siyasi hesap yapmadan Türkiye’ye kurşun sıkanların karşısında, siyasetle sorunu çözmek isteyenlerin ise yanlarında olduk.

İsmi gizleyerek, sorunun adını söylemeden çözüm arayarak milleti kandırmaya çalışanlardan olmadık.

Kürt sorununa Kürt sorunu dedik.

Türkiye’nin terörle mücadelesine, Türkiye’nin terörle mücadelesine sonuna kadar hak verdik, destek verdik. Geçmişten bugüne çözümün yanında olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin müktesebatını başucumuzda tuttuk.

Düne kadar “DEM Partisi kapatılsın.” diyen, hala Kürt sorunu demeyen, diyemeyen, konuşurken inkâr eden, kapalı kapılar ardında pazarlık edenlere karşı Cumhuriyet Halk Partisi olarak kendi pozisyonumuzu koruduk.

Millete karşı samimi, sürecin her aşamasında şeffaf olduk. Bundan sonra da öyle olmaya devam edeceğiz.

22 Ekim’den itibaren Cumhuriyet Halk Partisi olarak yaşananları dikkatle, titizlikle, ihtiyatla ve yakından takip ettik.

Parti içindeki geçmiş müktesebatımızı başucumuza koyup parti içinde kurduğumuz ağırlığı hukukçulardan oluşan hazırlık komisyonuyla Cumhuriyet Halk Partisi’nin yaşanan süreçten en doğru şekilde Türkiye’nin çıkması için büyük bir demokratikleşme paketine sunacağı katkıları, ortaya koyacağı yaklaşımları, kanun tekliflerini, kanunların ikincil mevzuat uygulamaları noktasında yapılması gerekenleri çalıştık, çalışmaya da devam ediyoruz.

Kürtlerin de, ayrımcılığa uğrayan tüm toplum kesimlerinin de bu devletin gerçek sahibi olarak kendilerini hissetmelerini sağlayacak düzenlemeler konusunda biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak kendi hazırlıklarımızı yaptık, yapmaya devam ediyoruz.

Eğer bundan sonraki süreç bu hazırlıkların kıymetlendirileceği, sorunların çözülmesi için demokratik adımların kararlılıkla atılacağı bir sürece evrilirse en hazır parti biziz.

Evrilmez, yine birbirlerini kandırmalar, samimiyetsiz yaklaşımlar, kişisel çıkar hesapları içinde bulunan süreci enfekte eder, geriye bırakırsa hiç kimse endişe etmesin.

Bunun böyle olmasını istemeyiz ama kimse üzülmesin, enseyi karartmasın. Bu çıkarcı iktidar gider, samimi Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı gelir, gerçek demokrasiyi kurar, Kürt’ün de, Türk’ün de, Alevi’nin de, Sünni’nin de, Türkiye’deki herkesin sorununu Cumhuriyet Halk Partisi çözecek iradeye ve birikime sahiptir.

Bizim kriterlerimiz nettir: Şeffaflık, samimiyet, toplumsal mutabakat isteriz.

Ne yapılacaksa meclis çatısı altında yapılmasını savunuruz. Demokrasinin önünün açılmasının bütün vatandaşlar için gerekli olduğunun altını çizeriz.

Bir kişinin özgürlüğü, bir kişinin siyasi kariyeri için işletilecek göstermelik süreçlerin içinde yer almayacağımızı baştan duyurduk, buradan bir kez daha altını kalın harflerle çizmek isterim.

Bugün DEM Partisi’nin sayın heyetiyle buraya kadar ifade ettiğim hususlar çerçevesinde bir görüşme gerçekleştirdik.

Öncelikle heyette yer alan üç değerli siyasetçiye Cumhuriyet Halk Partisi grubuna yaptıkları ziyaretten dolayı teşekkür ediyorum.

Bu kapsamda görüşmede yaptığımız öneride mecliste hiçbir siyasi partinin dışlanmadığı bir demokrasi planını işletecek, tam yetkili ve kamuoyunu şeffaflıkla bilgilendirecek bir komisyonun kurulmasını bir kez daha önermiş bulunuyoruz.

Bu komisyonun tanımı ne olduğu belli olmayan bir süreç komisyonu gibi değil, Türkiye’deki demokratik standartları yükseltecek, Kürtlerin bütün sorunlarını çözecek, Alevilerin uğradığı ayrımcılığı ortadan kaldıracak, kendini geride, dışlanmış veya eşitsiz hisseden, adaletsizliğe uğradığını hisseden herkesi kucaklayacak, demokratik standartları yükseltecek bir komisyona önderlik, katkı ve bu komisyonda mutlaka ve mutlaka tüm partilerin, tüm partilerin temsil edilmesinin önemli olduğunu, meclis başkanlığının bu konuya katkı sağlamanın üzerinde önderlik etmesi gerektiğini, bu komisyonun hiçbir siyasi partiyi dışlamaması gerektiğini, toplumsal mutabakatın sağlanması için sivil toplumun, akademinin, kanaat önderlerinin katkılarının da bu komisyona süreç içinde alınması gerektiğini ama olmazsa olmazımız bu komisyonda kamu yararına faaliyet gösteren Şehit Ailesi ve Gazi Dernekleri’nin bu çalışma gruplarında ve komisyonlarda doğrudan temsil edilmelerinin toplumun içini, vicdanını rahatlatacağını, kimsenin kapalı kapılar ardında yapılan görüşmeler üzerinden toplumun en kırılgan kesimlerinin duygularını rencide etmeye çalışmasına imkân verilmemesi gerektiğini, hazırlanacak demokratik bütün düzenlemelerin bu komisyonda görülürken şehit ailelerin, gazilerin, sivil toplumun şeffaflıkla bu konudan bilgi sahibi olmaları gerektiğini, onları kıracak, üzecek, rencide edecek gizli pazarlıkların olmadığının ancak bu şeffaf ve hepimizi kapsayan komisyon olacağını açıklıkla ifade ettik.

Kimse unutmasın ki Cumhuriyet Halk Partisi toplumsal barışımızı sağlayacak, demokrasinin önünü açacak tüm politikaların teminatıdır ama birilerinin koltuk hesabının teminatı olmadık, olmayacağız.

Ahmet Türk’e üç kez kayyum atayan, atamış olanların samimiyetlerinin sorgulanmasından, daha birkaç ay önce kayyum atadıkları Sayın Ahmet Türk’ün şimdi bu sürecin içinde yer almasını istemelerinin samimiyetinin sorgulanmasından, Türkiye’nin en büyük ilçesi Esenyurt’un seçilmiş belediye başkanı Ahmet Özer, geçen çözüm süreçlerinde komisyonların davetlisi, her bayramda AK Partili siyasetçilerin tebri listelerinin başında yer alan Ahmet Özer’in Silivri’de yatıyor oluşu gerçeğinin samimiyet sorgulatmasına, Gezi davasındaki arkadaşlarımızın, bizim yerimize her biri aylardır, yıllardır orada yatan arkadaşlarımız orada dururken birilerinin demokratçılık oyununa soyunmalarına vatandaşların şüpheyle yaklaşmasını anlayışla karşılamak gerekir.

Hepsinin ortadan kaldırılması için artık geçen süreçteki gibi akil insanların otel lobilerinde, toplantı salonlarında şehrin kanaat önderleriyle görüşmesi değil, toplumun genelini oluşturan makul insanların ikna edilmeleri, sürece dahil edilmeleri, onların olur dediği bir gelecek için Türkiye’nin Kürt sorununu aşmış, terör sorunundan tamamen kurtulmuş, çatışmaların bittiği, şehitlerin gelmediği, kanın akmadığı, anaların ağlamadığı yarınlar için makul insanların, toplumun genelini oluşturan makul insanların geçen sefer akil insanların gördüğü kıymeti hak ettiklerinin altını kalın çizgilerle çizdik.

Ve şunu söylemek isterim: Sayın Erdoğan, geçen sefer yine kendilerinin çözüm süreci dediği bir süreci işletirken onun tam karşısında, en sert şekilde ona itiraz eden Sayın Bahçeli’ye şöyle sesleniyordu:

“Kimse karşımıza Türklük’le çıkmasın. Biz her türlü milliyetçiliği ayaklar altına almış bir partiyiz.” diyordu.

Bugün birlikte bu noktaya geldiler. Bu gerçekliği tarihe ve milletin vicdanına, hafızasına emanet ediyorum. Ama bu süreçte milliyetçiliği ayağa, ayaklar altına alıp çiğneme deyince ne Cumhuriyet Halk Partisi altı okundan biri olan Atatürk milliyetçiliğini ne MHP’ye gönül verenlerin milliyetçilik anlayışı, İyi Parti seçmeninin milliyetçilik anlayışı, AK Partili, AK Parti’ye gönül verenlere sorduğunuzda milliyetçi muhafazakâr yaklaşımları ya da herkesin kendi etnisitesine göre ifade ettiği bir milliyetçilik anlayışı herkesin kendi vicdanına ve kendisine emanettir.

Hiç kimsenin değerlerinin ayaklar altına alınmasını doğru bulmayız. Ama bu sürecin garantisinin şu olması gerektiğini düşünüyoruz.

Her türlü milliyetçiliği ayaklar altına almak geçen sürecin özetiydi ve sonu oldu. Şimdi biz her türlü adaletsizliği ayaklar altına almak üzere yola çıkmalıyız.

Her türlü eşitsizliği ayaklar altına almak üzere yola çıkmalıyız. Her türlü haksızlığa, her türlü ayrımcılığı ayaklar altında çiğnemeye varsanız biz de varız.

Güçlü bir demokrasiyi hep birlikte kurarız, bu ülkenin yarınlarının önünü açarız. Biz varız. Varsanız haydi hep birlikte her türlü adaletsizliği ayaklar altına alalım, adil, güçlü bir Türkiye’yi kuralım. Yok, kendi hesabınızdaysanız biz orada yokuz.

Biz milletin yanındayız, milletin hesabı Cumhuriyet Halk Partisi’nin öz hesabıdır, onun arkasındayız.

 

KAYNAK: https://halktv.com.tr/