“Dalgaları karşılayan gemiler gibi,

gövdemizle karanlıkları yara yara

çıktık, rüzgarları en serin

uçurumları en derin

havaları en ışıklı sıra dağlara.

Arkamızda bir düşman gözü gibi karanlığın yolu.

Önümüzde bakır taslar güneş dolu.

Dostların arasındayız!

Güneşin sofrasındayız!” Nazım Hikmet

Türk tiyatrosunun çınarlarından, yaşamı boyunca sahnede direnen ve sanatını halkın vicdanıyla buluşturan Genco Erkal, aramızdan ayrılışının birinci yılında mezarı başında özlemle anıldı. Usta sanatçının anısı, yalnızca onunla aynı sahneyi paylaşan meslektaşlarında değil, tiyatroya gönül veren her bireyin yüreğinde taptaze bir yer tutuyor.

İstanbul’da bulunan mezarı başında düzenlenen anma töreni, 2 Ağustos sabahı sade ama anlamlı bir atmosferde gerçekleşti. Törene, Genco Erkal’ın kızı Ayşe Sümer’in yanı sıra, ailesi, yakın dostları, pek çok tiyatrocu ve hayranı katıldı. Katılımcılar, onun sanat yaşamına ve insani duruşuna dair anılarını paylaştı; gözyaşları kadar tebessümler de eksik olmadı.

Ayşe Sümer, babasının mirasına sahip çıkmanın kendileri için hem bir onur hem de bir sorumluluk olduğunu belirterek şu sözleri dile getirdi: “Babam, sadece bir tiyatro sanatçısı değil, aynı zamanda bir duruşun, bir direnişin temsilcisiydi. Onu yalnızca oyunlarıyla değil, hayatı boyunca verdiği mücadeleyle anıyoruz.”

Genco Erkal, yalnızca sahne üzerindeki ustalığıyla değil, aynı zamanda politik tiyatroya kazandırdığı solukla da hafızalara kazındı. Kurucusu olduğu Dostlar Tiyatrosu aracılığıyla Türkiye’de alternatif tiyatronun öncülerinden biri oldu. Bertolt Brecht, Nazım Hikmet, Aziz Nesin gibi yazarların yapıtlarını sahneye taşıyarak sanatın, toplumun aynası olduğu görüşünü her defasında perçinledi.

Onun tiyatrosu, hiçbir zaman yalnızca eğlendiren bir sanat dalı olmadı; sorgulayan, uyandıran, harekete geçiren bir yapı taşıydı. Yaşamının son günlerine dek sahneden inmeyen Erkal, sanatçı kimliğini bir siper gibi kullanarak toplumsal adaletsizliklere karşı her daim sözünü söyledi.

Genco Erkal, fiziksel olarak aramızdan ayrılsa da, onun sesi hâlâ sahnede yankılanıyor. Repliklerinde, jestlerinde, gözlerindeki ışıltıda… O, sadece bir sanatçı değil; bu toprakların belleğinde bir direniş çığlığı, bir umut soluğudur. Onu unutmamak, onun gibi düşünebilmekten, sorgulayabilmekten ve sahnenin ışığını toplumun üzerine tutmaktan geçiyor.

Kaynak: RSS