CHP lideri Özgür Özel, partisinin grup toplantısında konuşuyor.
Özgür Özel’in konuşması şu şekilde:
Dün yeni bir gündemle, aslında gündeme kurulan ve belediye başkanımıza kurulan bir kumpasla uyandık. Beşiktaş belediye başkanımız Rıza Akpolat’ın resmi ikametgahı polisler tarafından kırılırcasına çalındı. Anneciği kapıya koştu, ‘aç yoksa kırarız’ dediler. Rıza nerede babası hasta Balıkesir’e gitti. Arayım oğlum gelsin Rıza dedi. Bu sefer Balıkesir’deki adrese baskın ve malum görüntüler.
Arkadaşlarımız dün önerdiler, grup toplantısını Beşiktaş Belediyesi önünde mi yapsak diye. Fena öneri değil. Ama belediye başkanımıza karşı haksız, hukuksuz soruşturma başlatanlar zaten bunu istemiyor mu?
Grup toplantısını Beşiktaş’ta mı yapsak dediler fena fikir değildi ama bu belediye başkanımıza iftira atanlar sabah 4,30’da gidenler zaten bunu istemiyorlar mı?
Dün Ekrem Başkan Ankara’ya geldi. Öğlen 2’de birlikte çıktık kurumsal tavrımızı ortaya koyduk. MYK bitti akşam 6’da Beşiktaş’a gittim. Kar altında Rıza Akpolat’ın şansında aslında demokrasiye kentine sahip çıkan Beşiktaşlılarla buluştum. Gece yarısı 2’de buraya geldim, konuşulmasın istediklerini konuşmaya.
Beşiktaş operasyonuyla acaba bu zamların bu geçim sıkıntısının üstünü örtebilir miyiz. CHP’yi istediğimiz gündeme çekip onu burda meşgul edip vatandaşa ettiğimiz eziyetin az konuşulmasını sağlar mıyız diye düşünenlere inat elbette yargıyı konuşacağız Beşiktaş’ı konuşacağız ama Recep Tayyip Erdoğan hiç umutlanmasın ki 1 Temmuz 2024’te köprüye yüzde yüz zam yaptıktan sonra 6 ay geçmeden tekrar zam yapıp.
15 Temmuz Şehitler Köprüsü’ne yüzde 213, Yavuz Sultan Selim yüzde 128 Omsan Gazi yüzde 174. Çanakkale Köprüsü yüzde 168 yüksek hızlı trenin Ankara İstanbul 430 liradan 780 liraya Konya 200 liradan 360 liraya…
Ticaret Bakanı’nın enflasyon üzerinde zam yapan fırsatçılar var dediğini. Erdoğan’ın fahiş zam yapanları boykot yapın dediğini, TÜİK’in yüzde 44 enflasyon açıkladığı yerde, asgari ücrete yüzde 30 zam verdikleri yerde emekliye yüzde 11 zam verdikleri yerde yüzde 213’leri bu boykot bekleyenleri bu milletin nasıl boykot edeceğini nasıl onlara ne söyleyeceğimizi durdurmak için hadi bakalım bir operasyon yaptık orada boğulun vatandaşın sorununu konuşmayın, vatandaşa bunu yapanın yanına kar bırakırsak namerdiz susmayacağız konuşacağız.
Beyefendi 27 derece sıcakta kendini alkışlatıyor, devletin araçlarıyla geziyor, atadıklarına kendini alkışlatıyor. Ne mutfaktaki ne sokaktaki yangından haberi var. Yılbaşından bu yana 14 şehre gitmişim, hesap yapmışım oradan laf atıyor. Senin dediğin yere değil milletin bağrının yandığı yere bakıyorum.
Cumhuriyet tarihinde ilk kez devlet cebe para koymak yerinde cepten para aldı. Geçen ocakta 1700 simit alırken bu ocakta 1470 simit alabiliyoruz. Bağrı daha yanık bir grup var o da emekliler.
Tayyip Bey, önce şuna cevap ver. Derim ki sen salon adamı oldun biz eksi 17 derecede piknik yapıyoruz emeklilerle. Size soruyorum Tayyip Bey pazara gidebilir mi? Gider. Sınıf arkadaşı İstanbul’da dedi ki ‘Erdoğan bu pazara gelemez’. O da diyor ki ‘Ben hep halkın içindeyim’.
Bakın 10 yıldır yok. Tayyip Bey 21 yıl önce pazara çıkmış. Bakın haberin altında yazıyor, pazardan 1 kilo çilek, 3 koli yumurta, 5 kilo karpuz almış. Ne ödemiş 29 lira. Bugün aynı fiyatlara baktık hesapladık 1440 lira.
‘Sırtımda küfe var’ diyor. Küfe dediği milletin verdiği yetki. Hayat pahalılığıyla nasıl mücadele edilir dedin ikinci turda milletin takdiriyle millet küfeyi senin sırtına verdi. Şimdi ‘Taşıyamam’ diyor. Çiftçi, esnaf ona ağır geliyor.
Beşli çete sıfır lira vergi verdi. Erdoğan onlar için yine bütçeye 700 milyar lira para koydu.
Emekliler bir yana 40 haramiler bir yana. Asgari ücrette bugün 22 bin lira yaptı. Biz 24’e göre hesaplamıştık. İşverene 8 bin lira destek verse, asgari ücret alana 30 verene 22 olsa bunun maliyeti 300 bin lira.
‘Para yok, imkan yok, küfe ağır’ demeye gerek yok. 2,5 milyon liraya emeklisi, Rize’deki çaycısı, Ordu’daki fındık üreticisi, Trakya’nın buğday üreticisi hepsine versen, bu milletin parası var arkasında duran cumhurbaşkanı yok. Garibana sırtını dönen bir cumhurbaşkanı var.
Utanarak ifade etmem gerek bir husus ben İstanbul’da pazar gezerken engelli arabasında bir kardeşim arkasında iten yaşlı annesi. Her şeyi konuşuyorsun engelli maaşını da konuş. Şu anda utanarak ve özür dileyerek söylüyorum yaşlılık aylığı 483 lira zamla 4 bin 664 lira olmuş. Biz 22 bine isyan ediyoruz ki etmeliyiz. Yaşlı aylığı kimler alıyor. Kara kuru teyzem alıyor, iki bastonla yürüyemeyen amcam alıyor. Günlük yaptığı zam 16 lira. Engelli maaşı 385 lira artırdı 3 bin 723 lira oldu. Dul ve yetim aylığı 617 lira artışlar 3 bin 647 lira olmuş günlük artış 20 lira. İnsanlara bir günde bir simit parası artış yapmış oysa elektriğe doğal gaza suya gelen zamlar ortada. Ekmeğe yüzde 25 zam geldi. Maalesef bunların ortaya koyduğu tablo her ne kadar iktidarı almaya hazırlansak da bu konularda kaynak ortada olsa da benim bile söylerken yüzüm kızarıyor. Bunlar bu sefalet parasını yaşlımıza reva görmeye utanmıyorlar yazıklar olsun.
Şimdi dokuz maddelik bir kanun geliyor. İçine emekli zammını koymuşlar. Geçmezse maaşlar ödenemez. Yanına sekiz tane muhalefetin itiraz ettiği, “Haklısınız, hak verdik, çıkarıyoruz” dedikleri o iğrenç sekiz maddeyi bu torbanın içine doldurmuşlar.
Bu ahlak değil. 22 yıllık iktidar partisinin sözü bu olabilir, ahlakı bu olabilir. Ama bu meclisin bir ahlakı var. Burada verilen söz tutulur.
Yapmayacağım dediği şey yapılmaz. Millete karşı çünkü kumpas kurulmaz. Burada o maddeyi oradan çıkarıp buradaki maddenin içine eklemeyi yaptığında sen milletin vekilini kandırmıyorsun, milletin bizzat kendisini kandırıyorsun.
Çünkü o vekil o eli kaldırmak için 100-110-120 bin kişiden oy aldı, geldi burada yemin etti ve AK Parti bu ahlaksızlığı, bu söz verip de tutmamayı, bu kumpası bu hafta mecliste hayata geçirmeye çalışacak. Arkadaşlarımız da onlara ahlak nedir, söz nedir, erdem nedir, bir siyasi partinin diğer muhalefet partilerini kandırması, sonra seçimden sonra bunları yapması ki, öbür maddeler geçmese vatandaş mağdur olacak.
O kadar iyi niyetli bir çabayla doğayı korudular, halkı korudular, devletin çıkarlarını korudular. Dört gün sonra aynı çirkinliğe veya 14 gün sonra muhatap oluyor.
Buradan kayda geçiriyorum. Tutanaklara kayda geçireceğiz. Düzelir düzelmez umurumuzda değil. Dünyayı yıkmışsınız milletin başına. Bir tuğla daha düşse ne fayda ne zarar. Ama günü geldiğinde açılıp da okunsun diye “AK Parti buna da tenezzül etti.” densin diye bunu arkadaşlarımız kayda geçirecekler, ben de buradan kayda geçiriyorum.
Şimdi, şimdi Beşiktaş’a yapılanlara yavaş yavaş gelirken birilerine yapılmayanı, millete yapılıp birilerine yapılmayanı bir gösterelim. 66 ülkede faaliyet gösteren Kültür ve Turizm Bakanı’nın da bizzat mütevelli heyeti başkanı olduğu Yunus Emre Vakfı var.
Bu vakıfta yolsuzluk iddiaları ayyuka çıktı. Suç duyurusu yapıldı. Suç duyurusundan 3 gün sonra iki kişi istifa edip kaçıştı, sekiz kişi tutuklandı hapse atıldı.
Suç duyurusundan bir gün önce de vakfın başkanı tabanları yağladı yurt dışına kaçtı. Toplam 700 milyon liraya karşılık gelen bugünkü parayla bir büyük yolsuzluktan bahsediyoruz. Vakfın başkanı Şeref Ateş, böyle AK Partilinin, böyle şeylisi fiyonklusu. “Kaç!” demişler, kaçtı yurt dışında. Aile Bakanı’nın ki kabinenin tek kadın bakanıdır. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak kadın bakanlara ve kadınla ilgili siyaset yapanlara hep özenli olduk, hep özenli olduk. Genel Kurul’da, bütçede ama Aile Bakanı’nın eşi Rahmi Göktaş ve MHP İstanbul Milletvekili Semih Yalçın’ın oğlu Abdullah Kutalmış Yalçın suç duyurusundan hemen sonra yargıdan kaçırılmak için, soruşturma açılmadan istifa edip kaçtılar.
Böyle olunca aklanıyorsun. Sütten çıkmış ak kaşığa dönüyorsun. Kimse Semih Yalçın’ın oğlunun ya da bakanın eşinin peşinde değil yargı mercilerinde, soruşturma mercilerinde. Birkaç namuslu gazeteci ve buna itiraz eden sizler bizler dışında “E istifa etmiş bunlar, sorumlu değil.”
Şimdi size göstereceğim belgelerle bir bakın bakalım gerçek sorumlu kimmiş neymiş. İlk kez altında imzalarıyla görüyorsunuz ki: Bir, Hazine ve Maliye Bakanlığı vergi denetmenleri, Vergi Kaçakçılığı Denetim Daire Başkanlığı Yunus Emre Vakfı’na yazar Ağustos ayında, yani istifa eden iki kaçak hala görevdeyken.
“Kurumumuz, kurumunuz hakkında müfettişliğimizce yürütülen incelemede gerçek bir mal ve hizmet alım satımına dayalı bir ticari faaliyetin olmadığı, komisyon karşılığı sahte fatura ticareti yapmak amacıyla faaliyet gösteren bir şirketten kurumunuza fatura kesildiği, şirketin adı yukarıda bahsi geçen Dolunay Records Müzik Video Prodüksiyon ve Yayın Ticaret LTD. ŞTİ. tarafından 2023 yılında kurumunuz adına düzenlenen fatura asıllarının, bu faturalara ilişkin ödeme belgelerinin, dekont, çek, ilgili yıllar yevmiye defterlerinin ibraz edilmesini istiyor.
Bakın, şimdi ibraz edeceğim. Bu arkadaşlar 3 gün önce istifa ettiler ya, sorumlulukları yok. Satın alma onay belgesi, 22 Mart 2024, Yunus Emre Vakfı yönetim kurulu kararı.
İşin tanımı: Coğrafi İşaret Zirvesi Hakkında Alınacak Hizmet. İşin ortalama maliyeti 6 milyon 100 bin lira. Altına imza atanlar: Murat Çakır, tutuklu.
Safiye Yurtseven, tutuklu, firari.
Kutalmış Yalçın, Semih Yalçın’ın oğlu ne firari ne tutuklu, müstafi, istifa etmiş. Aktan çıkmış, sütten çıkmış ak kaşık.
Sütten çıkmış ak kaşık. Rahmi Göktürk Bakanın eşi, soruşturma başlarken istifa etmiş. “Sütten çıkmış ak kaşık” imzaları var, “yapalım bu işi” diyorlar. İş yapılmış mı? Ahada yapılmış. Faturası, şirketi… Birisi 7 milyon vermiş. Birisi 7,5 milyon. 6 milyona işi almışlar. 5 milyon 6 KDV, 6 milyon. Diyor ki, soruşturmayı yapan, “Bu şirketin gerçek bir mal üretmeyip naylon fatura kestiği ve komisyon karşılığı ödeme aldığı.” 6 milyon.
Peki, faturayı kesmiş de para ödenmiş mi? Vakıfbank’ın dekontu, 6 milyon. Ödeme emrinin altında kimin imzası var? Ödenecek firmanın IBAN’ına kadar.
Şeref Ateş, başkan, kaçak, firari. Safiye Yurtseven, tutuklu. Kutalmış Yalçın, başkan yardımcısı, istifa etmiş. Soruşturma başlayınca.
Ne yazmışlar? “Acele.” Vakıfbank şubesine. “Şubenizdeki bu hesap numarası, görülüyor, vadeli hesabımızdan 6 milyon da değil, 35,5 milyon lirayı bu şirkete ödeyin.” IBAN aynı IBAN. Demek ki bu 6 milyonluk faturanın dışında başka faturalar da var aynı şirketin. 35 milyonu ödettirmiş.
Ödeme emri burada. 6 milyonluk faturanın ödenmişliği burada. Şimdi Sayın Bahçeli, attığını mangalda kül bırakmayan Bahçeli, hani Sinan Ateş’in eşi gitti de Cumhurbaşkanına ağladı. Cumhurbaşkanının gözü doldu. O hanımefendinin söylediği “o ikisi.” Sinan Ateş’in anasının söylediği “o ikisi.” Sinan Ateş ölmeden önce anasına dediği, “Benim kalemimi kırdı o ikisi. Beni temizletmeye uyuşturuculardan, torbacılardan adam arıyorlarmış. Kalemim kırıldı, hakkını helal et anneciğim.” dedi Sinan Ateş. Anası, karısı bunu mahkemede de söyledi.
O ikisinden birinin eşini gözümüzün önünde Sayıştay’a seçtiniz. Diğerinin oğlunu Yunus Emre Vakfı’na koydunuz. Madde madde bunları Sayın Bahçeli’ye belgeleriyle bugün yolluyorum. Sayın Deniz Yavuzyılmaz bütün evrakları ulaştı.
Bir dosya olarak yolluyorum. Hâlâ daha bu kişiler soruşturulmamışsa bu şu demek: Sen MHP’liysen, orada tepede bir yerdeyse, her türlü yolsuzluğa bulaş, her türlü pisliğin içinde ol. Devlet ve hürmeten devletimiz dokunmaz, Tayyip Bey onlara dokundurtmaz. Bu mu hukuk devleti? Bu mu ahlak? Bu mu töre? Bu mu Türk’ün ahlakı?
Bir de, bir de, bir de Milli Eğitim Bakanlığı, Milliyetçi Hareket Partisi’nin gençlik örgütü olan Ülkü Ocakları ile protokol yaptı geçtiğimiz günlerde. Ne olacakmış? Ülkü Ocakları gidecek, okullarda eğitim verecek, gençleri eğitecek. Bu, bu hareketin iki yönü var. Birincisi Süleyman Soylu, kendini kurtaramadı ama sıkıştıkça MHP’ye yanlardı. Sıkıştıkça MHP’ye yanlardı.
Geçmişte “MHP kapatılmalıdır, MHP’nin dönemi bitmiştir.” diyen Soylu, sıkışınca Devlet Bey’e yanlardı, iltifatlar söylerdi, onlara güzellikler yapardı, bütün istedikleri atamaları yapardı ki dursun.
Ama kendini şimdi kurtaramadı. Saçı sakalı birbirine karıştı. Daha bu iyi günleri. Yargının önünde hesap verecek, söz veriyorum. Bu Milli Eğitim Bakanı da gölge bakanımızın, yardımcılarının, milletvekillerimizin her gün ifşa ettikleri bir başka rezilliğe.
Onu örtmek için MHP’ye yanlayayım demiş. Bir tarafı o. Bir tarafı okullara tarikatları, cemaatleri sokuyorlar. Kimden reis mi yetişecek, yetmezmiş gibi Ülkü Ocakları ile sözleşme yapıyorlar ve Ülkü Ocaklarından gençler bir şeyler öğrenecek.
Ülkü Ocaklarının içinde geçmişte yetişmişlere, iyi niyetle gidenlere, bir ülkünün peşinde olanlara sözüm yok. Ama o ikisinin ya da son zamanlarda bir partinin, siyasi partinin genel başkanına tehditler savuranların, geçtiğimiz dönemlerde ne işlere bulaştıkları bilinenlerin, ne öğretecek bunlar?
Gençlere şey mi diyecekler? “Bir derneğe üye olabilirsiniz. Başkanınız bir gün yollarınız ayrı düşer, uyuşturucu çeteleri onu vurur, cesedi Ankara’nın önünde, ortasında durursa sırtınızı dönün. Bizim ahlakımız budur.” Bunu mu öğreteceksiniz? “Bir tane tweet bile atmayız. Anasının yanına varmayız. Küçücük evladının başını dahi okşamayız. Çünkü emir büyük yerden, kurulan düzene uymadı. Bu namussuzluklara alet olmadı.” mı diyeceksiniz? Ya da deyip “Memleket açlıktan kavrulurken biz, tam AK Parti düşerken tuttuk, kaldırdık. Onlar ders almak yerine bu millete ders vermeye, açlıkla terbiye etmeye, yoksullukla terbiye etmeye kalktılar. Oyunu aldığımız bu Antalya’da Toroslar’ın tepesindeki Yörük açlıktan kırılırken, biz sahte faturalarla 700 milyon para ödeyen kişi sadece ve sadece bizim genel başkan yardımcımızın oğlu diye sustuk. Siz de hırsızlığa susun, açları unutun, zenginleri savunun” mu diyeceksiniz?
Millet, 47 sene sonra bizi birinci parti yaptı. Erdoğan’ı devletin de partinin de başındayken milletten aldığımız oyla yüzde 38 oyla Erdoğan’ı yendik. Bu seçim başarısının üzerinden, bir yandan CHP’li belediyelere zorluklar çıkarıp kamu gücünü kullanarak süreçli işlerin kötüye gideceğini, bunun kendisine yarayacağını sanıyordu.
Belediye başkanlarımız yoksullukla mücadele ediyorlar, halka dokunuyorlar, boş tencereyi kaynatıyorlar. Erdoğan ne yapacağını bilemedi, biraz da belediyeleri silkeledi. Arkadan çelme takmaya, belediyenin döner tekerine çomak sokup hasetlik yapmaya devam ederken dün sabah Rıza Akpolat’ın evinin kapısı çalındı.
Beşiktaş, 31’de 31 belediye meclis grubunu CHP’ye verdi. Bi hesap soracaksan ilçe örgütüne soracağına Rıza Akpolat’a rekortmen olmanın, başarılı olmanın hesabını soruyor.
KAYNAK: Cumhuriyet