Kitap tanıtım fikrinin ortaya atılmasından sonra harekete geçerek, yazar ve şairlere ulaşmaya başladık. Tahminimizden de fazla kişi bizlerle iletişime geçti. Öncelikle buradan bizlere ulaşanlara teşekkür ediyoruz. Kimi yazar gazetemizin adresini sorarak, kitaplarını posta yoluyla ulaştıracağını belirtti. Kimisi ise bizzat yerimize gelerek, hem çayımızı, kahvemizi içti hem de kitabını teslim etti. Egesaati gazetesi ailesi, şair ve yazarlarının kitaplarını sayfalara taşıyarak, okurlara anlatmaya devam edecek.

Neden kitap?

Günümüz dünyasında, teknoloji hızla gelişmekte ve kitaplar yalnızca yazılı basım olarak değil, dijital platformlar aracılığıyla da okurların hizmetine sunulmaktadır. Kitaplar, hem bireylerin kişisel gelişimi hem de toplumların uygarlık seviyesinin yükselmesi için hayati bir role sahiptir. Özellikle modern toplumlarda, kitap okuma alışkanlığının teşvik edilmesi, bireylerin bilgilerini artırmalarına, hayal güçlerini geliştirmelerine ve daha geniş bir dünyaya açılmalarına olanak tanır.

Kitap okuma, yalnızca bireysel faydalar sağlamakla kalmaz, aynı zamanda toplumsal ilerlemeyi de destekler. Kitaplar, bireylerin düşüncelerini şekillendiren, onları sorgulamaya ve yeni perspektifler geliştirmeye teşvik eden araçlardır. Bir toplumun kitap okuma oranı, o toplumun genel kültürel seviyesiyle doğrudan ilişkilidir. Kitap okumanın teşvik edildiği toplumlar, genellikle daha eğitimli ve ileri düzeyde uygarlık seviyelerine ulaşmış toplumlardır.

Araştırmalar, kitap okuma oranlarının bir toplumun gelişmişlik düzeyi ile sıkı bir bağ içerisinde olduğunu ortaya koymaktadır. Gelişmiş ülkelerde kitap okuma alışkanlığı, kişisel gelişimi ve toplumsal kalkınmayı hızlandıran önemli bir faktör olarak kabul edilir. İnsanlar, kitaplar sayesinde yalnızca bilgi edinmekle kalmaz, aynı zamanda farklı bakış açıları edinir, kültürel çeşitliliği öğrenir ve sosyal sorumlulukları hakkında farkındalık kazanırlar. Bu da toplumların kolektif bilincinin güçlenmesini sağlar.

Kitap okuma ve yazma, yalnızca bireysel gelişim için değil, aynı zamanda bir toplumun kültürel mirasını ve medeniyetini inşa etmek için de çok kıymetlidir. Bu yüzden, kitapları hayatımıza katmak, onlardan beslenmek ve onları üretmek, insanlık için bir zorunluluk haline gelmiştir.

Kayıp Oyuncak Bebek

“Evim benim cennetimdi. Hele ki mutfağım… Orada keşfettiğim tatlar sadece bana aitti. Salonda dolaşan ayak izlerim, balkonumda içtiğim kahveler, yatak odamda bıraktığım koku… Evim benim cennetimdi.” Bu sözler yazar Berrin Aydın’a ait.

Kayıp Oyuncak Bebek

‘Kayıp Oyuncak Bebek’ kitabıyla, kadın öykülerini kaleme alan Aydın, yazmayı şöyle tanımlıyor: “Yazmanın da bir kaderi olduğunu, onun da bir zamanının, bir yolculuğunun olduğunu anlatan bir dürtüyle düştüm yola. Yıllarca bu maceralı gizemli dehlizlerinde, sessizce dolaştı sonra nereden çıkmıştı gün yüzüne ulaşma isteği? Geride bir iz, bir anı bırakmak mıydı meramım, gecikmiş bir vefa borcu muydu, yoksa "söz uçar, yazı kalır" beylik sözünün hakkını vermek miydi isteğim bilinmez. "Bu kadınlar" bana fısıldadılar hikâyelerini. Hiç korkmadan, çaresizce, arsızca, cesurca... Şehrin eski sokaklarında, okulda ders anlatırken, mutfakta yemek yaparken, yaparken, her yerde hem de her yerde haince sokuldular yanıma. Öyle telaşlı, öyle acelecilerdi ki... Yazmazsam olmazdı artık. Ruhlarını, ruhumda yaşadığım "bu kadınlara", en çok da ilk öğretmenim, bilge şamanım sevgili anneanneme minnet ve saygıyla. Oyuncağını erken kaybeden tüm kız çocuklarına...”

Akdoğan Yayınevi’nden 2025 Mart ayında okurlarıyla buluşan ‘Kayıp Oyuncak Bebek’, ‘Hırka’, ‘Yüzük’, ‘Kürk Manto’, ‘Beyaz Toka’, ‘Pembe Saten Etek’, ‘İpek Kağıt’, ‘İran Halısı’, ‘Kırmızı Kapaklı Defter’, ‘Limon Çiçeği’, ‘İnci Kolye’, ‘Sakız’, ‘Kayıp Oyuncak Bebek’ öyküleriyle kitapseverlere ulaşıyor.

Felsefe öğretmeni olan Aydın’ın, kaleme aldığı öyküler akıcı diliyle, sizlere hitap ediyor.

Bir Pazar Günü Ölmemek

“ Yağmur yağıyordu. Şemsiyesi yoktu. Başına düşen damlalar, ince ince ıslatıyordu saçlarını, omuzlarını. Sokaktaki su birikintileri paçalarını ıslatmıştı; oysa bu pantolonu, dün binbir zorlukla, borç aldığı parayla almıştı. Akşam sabırla ütülemiş, sabah büyük bir sevinçle giymişti üstüne. Çok da yakışmıştı doğrusu. ” diyor İrfan Akan, ‘Bir Pazar Günü Ölmemek’ kitabında.

Bir Pazar Günü Ölmemek

Yazar İrfan Akan’ın 30 yıldır heybesinde biriktirdiği öyküleri, Kil Yayınları ile ‘Bir Pazar Günü Ölmemek’ öykü kitabıyla ölümsüzleşti.

Yazar- şair Cezmi Ersöz, “İrfan Akan ister öykü yazsın ister deneme, önce yalınlığı çeker beni. Sonra birkaç kez daha okurum. Yalınlığın içine gizlenmiş derinliği hissederim. Beni asıl büyüleyen işte budur. Akan’ın ruh yoldaşı olurum” diyerek yorumluyor, yazarın kullandığı dili.

‘Bir Pazar Günü Ölmemek’, ‘Soğukta Kalan Gevrekçi’, ‘Maskeci’, ‘Günün Kıyısında’, ‘Pazar Günü’, ‘Sessiz Çığlık’, ‘Halo Dayı’, ‘Yolun Başında’, ‘Umudun Şapkası’, ‘İki Ezan Arasında’, ‘Karanlık Döngü’, ‘ Yağmurdan Öyküler’, ‘Son Balık’, ‘Yağmurun İçinden Gelen Kadın’, ‘Küçük İnsan Hikayeleri’, ‘Bir Pazar Öyküsü’, ‘Rastgele’, ‘Bir Ayrılık’, ‘Menav Efendi'nin Bir Günü’, ‘ Bir Pazar Günü Karşılaşma’, ‘Darbukayla Gelen Ekmek’, ‘Aslan Sütü ve Keriman’, ‘ Ahiretlik Öyküler’, ‘ Muayene Odasında Hayatlar’, ‘Bulunmuştu’, ‘Sabahın Köyünde Baba-Oğul’, ‘Uçurumun Kollarında’, ‘Yağmurun Altında’, ‘ Bir Pazar, Bir Kadın, Bir Erkek’, ‘ Sessizlik Uçurumu’, ‘Başka Bir Dünya’, ‘Serseri Sevda’, ‘dönmeyenler’, ‘Bir Numara Büyük Dünya’, ‘Bir Durakta Üç Kişi’ ve ‘Adam ve Şehir’ öyküleriyle, okurlarıyla buluşuyor.

Ortak yazılı sınav tarihleri belli oldu
Ortak yazılı sınav tarihleri belli oldu
İçeriği Görüntüle

Rize-1

Anılarda Fıkralarla Rize

Öğretmen- yazar Kenan Öncüler’in uzun yıllar uğraş vererek, büyük çalışma ürünü olarak ALKAN yayınevinden çıkan ‘Anılarda Fıkralarda Rize’ kitabı, tam anlamıyla Rize’nin tanıtımı. Hem güldüren, hem de bilgiler veren kültür ve tarihe düşürülen notlar ile sadece Karadenizliler ve Rizelilerin ilgisini çekmiyor, herkeste merak uyandırıyor. Yöresel dilinin kullanım tarzı olsun, halkın yaşam tarzını yansıtması olsun Rize’yi bu şekilde aktaran ender eserlerden birisi.

Siyasetçi Murat Karayalçın, bu kitap için şu sözleri dile getiriyor: “Karadeniz fıkralarını en iyi anlatanlar da en çok gülenler de Karadenizliler galiba. Hatta kimi Karadenizliler önceden gülmeye başlıyor. Ben de biraz öyleyim. Birisi 'bir Karadenizli' ya da 'bir Laz' veya ‘bir gün Temel' gibi girişlerle fıkra anlatmaya başladığında, biraz sonra dinleyeceklerime hazırlıklı olarak, yüzümde aniden bir gülümseme belirir. Eskiden beri bir abi - kardeş formatında her yönüyle çok sevdiğim, değer verdiğim sevgili Kenan Öncüler, Karadeniz fıkralarını en iyi anlatanlardan birisi, bana ve öteki dostlarına neredeyse her gün gönderdiği fıkralar çok özgün, çok başarılı. Ayrıca fıkraların sosu diyebileceğimiz Karadeniz ağzını da Türkçe klavye ile çok iyi uyumlandırıyor. Öncüler bu kitapta üç yüzden fazla fıkraya ve anıya, yüzden fazla görsele, o arada yerel sözcüklere yer vererek, elindeki kültürel hazineyi okuyucular ile paylaşıyor ve Rize kültürüne büyük bir katkıda bulunuyor.”

Üçüncü baskısı yapılan kitabı hakkında Öncüler ise, “Bu kitapta, hikayeleri, anıları; Rize'yi Rize yapan, katkıları olan sevgili ablalarımız, abilerimiz anlatıyor. Buradaki amacım, aramızdan ayrılmış, o güzel atlarına binip gitmiş, ancak izleri capcanlı kalan o güzel insanlarımızı anmak, onlara saygılarımızı ve şükranlarımızı sunmaktır. Tabii ki fıkra ve anılarıyla katkı sunan dostlarımız da kendi hikayelerini kendileri anlatıyor. Dolayısıyla bu kitap Rize'nin anonimi oluyor” diyor.

Biraz da gülelim

Şükriye Alacak Diploma

Bizim mahalleden Şükriye abla, belki lazım olur düşüncesiyle, ilkokul diploması almak için sınavlara girmeye karar verir. Benim güzel okulum Cumhuriyet İlkokulu'na kaydını yaptırır. Oğlu Mustafa, ilkokulda sekiz sene eğitim aldığı için çok bilgilidir ve annesinin bu sınavlara hazırlanmasına bayağı yardımcı olur.

Sınav günü gelir. Benim canım Şükriye ablam sınav komisyonunun karşısına oturur. Sevgili Kemal Vardal öğretmenimiz herkese olduğu gibi Şükriye ablama da kolay kolay sorular sorar.

- Evet Şükriye Hanım. Bize söyler misin mide ne iş yapar.

- Yeduklerumuzi oğutur, sindurum yapar.

- Güzel. Akciğer ne iş yapar.

- Solinum yapar. Bize nefes alduru.

- Peki kalp ne yapar.

- Kani vucude pompalar.

- Bravo. Pekala beyin ne iş yapar.

- Beyum mi. Oy onun alla versun ğezebini. Hiç bişe etmez. Akşama kada dosmaya İbrayimun kavesine oturu, ver kizi al papazi. Akşam da gelu eve zukkumlanu, yatar aşağa.

Komisyon yerlerde tabii. Şükriye ablam PİYİ ile mezun olur. (O zamanlar PEKİYİ yerine kısaltılmış şekli PİYİ yazılırdı... Bizler de böyle söylerdik. ‘Hayat Bilgisi’nden piyi alduumm gibi.)

Kaynak: RSS