Özel haber - Mürvet Kubay
Türkiye’de son yıllarda artan siyasi müdahaleler ve kayyum uygulamaları, adalete ve demokrasiye duyulan güvenin sarsılmasına neden oluyor. Bu da toplumun ruh sağlığına ağır bir darbe vuruyor. Psikiyatri uzmanları, psikologlar ve siyasetçiler, yaşananların bireylerde kaygı, öfke, çaresizlik ve depresyonu derinleştirdiğini söyledi. Toplumsal barışın tehdit altında olduğunu belirten uzmanlar, özellikle genç kuşaklarda gelecek kaygısının ve ülkeyi terk etme isteğinin ciddi bir şekilde yükseldiğini belirtti.
Ruh sağlığı ve siyaset
Uzmanlara göre Türkiye’de devlet hastanelerinde ve kliniklerde hasta sayıları hızla artıyor. Türkiye Psikiyatri Derneği Başkanı Prof. Dr. Serap Erdoğan Taycan, son 10 yıldır artan mutsuzluk, öfke ve şiddet olaylarının gözle görülür hale geldiğini belirtirken TÜİK verilerine göre 2023 yılında vefat eden 525 bin 814 kişiden 17 bin 800’ü sinir sistemi hastalıklarından hayatını kaybetti. Türkiye’nin, uluslararası mutluluk ve refah araştırmalarında alt sıralarda yer almasının tesadüf olmadığını ifade eden Taycan, “Adaletin işlediği, ekonomik eşitliğin sağlandığı, eğitim ve sağlıkta güven veren ülkeler mutlu ülkeler. Türkiye’deki tablo bunun tam tersi” dedi.
Gazetemize yapmış olduğu açıklamada toplumun ruh sağlığını siyasetten ayrı düşünmenin imkânsız olduğunu vurgulayan Taycan; “Demokrasi dediğimiz şey, özünde kişinin kendi yaşadığı ortamda olayların akışına dair bir etkisi olduğunu hissetmesidir. Yani verdiğiniz oyun, aldığınız kararın bir sonuç doğuracağını bilmek. Eğer kullandığınız oy her ne olursa olsun, sonuçta bambaşka bir tablo ortaya çıkıyorsa, bu kişide iradenin yok sayıldığı hissini yaratır. İradenin yok sayılması, öngörülemezlik, belirsizlik ve gelecek kaygısını tetikler” ifadelerini kullandı.
Bu psikolojik tablonun sadece “hissedilen” değil, klinik bulgularla da karşılarına çıktığını söyleyen Taycan, tabloyu net koydu: “Kaygı bozuklukları, depresif ruh hali, yalnızlaşma, yabancılaşma… Hastalarımızda sık gördüğümüz belirtiler bunlar. Adalet duygusu da güvenle eş anlamlıdır. Eğer başınıza bir şey geldiğinde hangi yasaların sizi koruyacağını bilmiyorsanız, bu güven kaybolur. Güven kaybolduğunda da ruh sağlığı çöker” dedi.
Taycan, adaletin yokluğu ile toplumsal barış arasındaki bağı şöyle açıkladı: "Bir toplumda belirli bir kesimin istediğine daha kolay ulaştığı, diğerlerinin kararlarının etkisizleştirildiği bir düzen varsa, bu bölünmeye yol açar. İnsanlar kendilerini eşit hissetmediklerinde, değersizlik ve tehdit altında olma duygusu yaygınlaşır. Bu da toplumsal barışı bozar. Sonuçta tahammülsüzlük, öfke, şiddet gibi sosyal yansımalar ortaya çıkar” diye konuştu.
‘Bir şiddet operasyonu’
Öte yandan CHP Genel Başkan Yardımcısı Zeliha Aksaz Şahbaz, belediyelere yönelik kayyum uygulamalarını ise toplumsal barışa karşı en büyük saldırı olarak tanımladı. Şahbaz, “Belediye başkanlarının görevden alınması, yerine kayyum atanması sadece siyasi bir hamle değil, halkın iradesine karşı yapılmış bir şiddet operasyonudur. Polis zoruyla belediye binalarına girilmesi toplumun umudunu ve dayanışmasını yok etmeye dönüktür. İktidarın bu şiddeti, bireylerde korku, kaygı, depresyon yaratıyor. Genç kuşaklarda ise büyük bir yıkım ve geleceğe dair umutsuzluk” ifadelerini kullandı.
Gençlerde alarm
Uzmanların en çok dikkat çektiği nokta, genç kuşaklarda gelecek kaygısının tehlikeli boyutlara ulaşması. Prof. Dr. Taycan, bu tabloyu şöyle özetledi: “Gençlerde en belirgin duygu gelecek kaygısı. Mesleğimi güvenle yapabilecek miyim, kazandığım paranın değeri ne olacak, başıma bir şey gelecek mi? Bu kaygılar nedeniyle gençlerde ‘bu ülkeden gitmek’ isteği çok arttı. Bu, toplum için en büyük alarmdır” dedi.
Toplumsal kopuş
Öte yandan Türkiye’nin giderek toplumsal bir kopuşun eşiğinde olup olmadığı sık sık tartışılıyor. Prof. Dr. Taycan ise temkinli bu konuda temkinli konuştu. Taycan şunları söyledi: “Elbette yaşananlar karamsarlığı hak edecek boyutta. Ama ‘kopuş oldu, her şey bitti’ demek tehlikeli. Bu noktada insanlar talep etmeyi bırakır, politik kayıtsızlık (apathy) artar. Bu da mevcut durumun daha da kötüleşmesine sebep olur. Umudu kaybetmek yerine dayanışma alanları yaratmalı, haksızlıklara karşı sesimizi yükseltmeliyiz” ifadelerini kullandı.
Psikolojik tablo: Kaygı,depresyon ve intihar riski
Uzman Psikolog Burcu Amcaoğlu, gazetemize yapmış olduğu açıklamada adalet duygusunun yitirilmesinin birey üzerinde derin yaralar açtığını ifade etti. Amcaoğlu, “Adalet, insanın en temel güven ihtiyacıdır. Hakkını arayabileceğini bilmek, haksızlığa uğrarsa korunacağını hissetmek ister. Eğer bu güven ortadan kalkarsa birey yoğun kaygı, öfke, çaresizlik yaşar. ‘Benim sesim duyulmuyor, hiçbir şey değişmiyor’ düşüncesi yerleşirse bu durum depresyon, umutsuzluk ve öğrenilmiş çaresizliğe dönüşür. Uzun vadede intihar vakalarında artış dahi yaşanabilir” diye konuştu.
Travmalar zinciri
Uzmanlara göre Türkiye’deki ruh hali, her gün yeni bir travmayla besleniyor:
- Ekonomi: Geçim sıkıntısı, işsizlik, yoksulluk.
- Eğitim ve sağlık: Sürekli krizlerle boğuşan sistemler.
- Siyasi baskılar: Kayyum, seçim güvenliği tartışmaları.
- Şiddet olayları: Kadın cinayetleri, çocuk istismarları, sokakta artan şiddet.
- Küresel krizler: İklim krizi, Ortadoğu’daki çatışmalar, göç hareketleri.