“Sen karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
O başkası yok mu bir yanındakine veriyor
Derken karanfil elden ele.
Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle
Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk
Birleşiyoruz sessizce.” Edip Cansever
Türk modern şiirinin en özgün seslerinden biri olan Edip Cansever, İkinci Yeni şiir hareketi içinde anılır ve bu hareketin sınırlarını zorlayan, hatta kimi zaman aşan bir poetik derinliğe sahiptir. Onun şiiri, sadece biçimsel bir arayışın değil, aynı zamanda varoluşsal bir sorgulamanın da alanıdır. Cansever’in şiirinde nesneler konuşur, insanlar susar; mekânlar daralır, zaman bükülür; aşk, yalnızlık ve anlam arayışı iç içe geçer.
Yukarıdaki dizelerde karanfil, yalnızca bir çiçek değil, aynı zamanda duygunun, aidiyetin ve geçiciliğin sembolü olarak işlev görmektedir. Şairin "Sen karanfile eğilimlisin" ifadesiyle başlayan bu kısa anlatı, bir sevdanın ellerden ellere dolaşan serüvenini ve sonundaki sessiz birleşmeyi metaforik bir düzlemde sunar.
Şiirin ilk kısmı, bir duygunun ya da sevdanın nesneleşmesiyle başlar. Buradaki karanfil, duygunun cisimleşmiş hâlidir ve bu duygu, bir kişiden diğerine geçerken anlam kaybına değil, anlam çoğalmasına uğrar. "Sen de bir başkasına veriyorsun, daha güzel" dizesi, burada yalnızca bir paslaşmayı değil, duygunun farklı ellerde yeni biçimler kazanmasını ifade eder. Sevgi, bu noktada bireysel olmaktan çıkar, toplumsal bir dolaşım kazanır. Herkes, bu duygunun bir durağıdır; ama kimse onun son noktası değildir.
Ancak şiirin ikinci bölümü bu sirkülasyonu sorgular niteliktedir. "Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle" dizesi, paylaşımın doğurduğu ortak bir duygusal üretimi işaret eder. Sevdanın anlamı, sahiplenilmesinde değil, paylaşılmasında büyür. Bireyler arasında görünmeyen bir bağ kurulmuştur. "Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil" dizesiyle, şair fiziksellikten ziyade ruhsal bir yakınlaşmayı vurgular. Bu noktada sevda, artık bireyler arası bir alışveriş değil, ortak bir yaratım hâlini almıştır.
Cansever, aşkta da tamlığa ulaşmayı değil, eksiklikle yaşamayı önerir. Bu yüzden onun şiirlerinde iletişim eksiktir, yarım kalır, çoğu zaman hiç kurulmaz.
“Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde
Oysa ki seninle güzel olmak var.”
Bu dizelerde bile aşk, bütünlenme değil, azalmanın farkındalığıdır. Sevgili, tamamlayan değil; eksikliğiyle var olan bir figürdür.
Edip Cansever’in şiiri, çağdaş Türk edebiyatında sadece biçimsel deneylerle değil, felsefi derinliğiyle de öne çıkar. Onun şiiri bir sığınak değildir; aksine, bireyi kendi boşluğuyla yüzleştiren bir aynadır. Nesnelerle konuşan, mekânlardan kopuk, kendine bile yabancı karakterleriyle Cansever, Türk şiirinde bambaşka bir alan açmıştır: İç boşluğun şiiri. Onun dizelerinde, anlam çoğu zaman eksik, duygular çoğu zaman tanımsız, bağlar çoğu zaman kopuktur. Ama tam da bu eksikliklerde, Cansever’in şiiri evrensel bir insani hakikate temas eder: Hiçbirimiz tam değiliz ve şiir bu eksiği konuşarak değil, sezdirerek anlatır.