Bir ülke düşünün. Gençler ciddiye alınmıyor hatta ayrımcılığa uğruyor hem de önce en yakınları tarafından. Saçlarını rengârenk boyadıkları için eleştiriliyorlar, piercing taktıkları, dövme yaptırdıkları için eleştiriliyorlar. İstedikleri gibi giyinemedikleri gibi, istedikleri gibi davranamıyorlar. Sokakta öpüşünce birileri çıkıp bağırıyor. Yorgun olma hakları yokmuş gibi metroda otobüste yer vermeye psikolojik baskıyla zorlanıyorlar. Evde ayrı, sokakta ayrı baskı.
Bence Türkiye’de gençler yine iyi idare ediyor bu hayatı. İşsizlik almış başını gitmiş. Enflasyon tavanda. Sokakta yürüyen gençleri görüyorum da hepsinin mi yüzü asık olur. Sonbaharda savrulan yaprak gibiler. Çoğu ailesiyle yaşıyor. Yalnız veya arkadaşıyla yaşayanlar son dönemde işsizlik nedeniyle aile evine bile dönmek zorunda kaldı. Kanırtıcı bir mücadele içinde var olmaya, kendilerini bulmaya daha önemlisi kendilerini ifade etmeye çalışıyorlar.
Genç olmak ne demek hiç düşündünüz mü? İlk gençlik yılları en çok kayıtsızlığa ihtiyacımız olan zamanlar çünkü büyümeye çalışıyoruz. Kendimize dünya üzerinde, yaşadığımız toplumda bir yer edinmeye çalışıyoruz. Kendimizi tanımaya çalışıyoruz bu dönemlerde.
Peki, böyle bir ülkede bu ne kadar mümkün? Gençlik kültürünün olmadığı, gençlerinin kendisini bulmadan evlenip çoluk çocuğa karıştığı bir ülke… Böyle bir toplum nasıl olursa öyleyiz işte. Geleceği de buradan okuyabilirsiniz. Elli yaşında olsa da yetişkin bir birey olamamış insanlar topluluğu. Büyük oranda kendi ailesinden en çok psikolojik anlamda kopamamış, kopsa da bu bağımlılığı eşine veya çocuğuna yapışarak karşılamaya çalışan insanlardan söz ediyorum. Annenizden göbek bağınızı kesmeden büyüyemez, bağımsız, kendine yeten, duygusal olgunluğa erişmiş bir birey olamazsınız. İç çatışmalarınız ömür boyu bitmez. İşte böyle bir toplum yaratıyoruz biz. İçinde sürekli fırtınalar kopan, hüzünlü insanlar…
Sonra neden bu kadınlar bu kadar estetik yaptırıyor, neden hep mutlu görünmeye çalışıyorlar ama aslında mutsuzlar, şu adamlar neden her zaman bu kadar öfkeli filan demeyin. Nedenleri çok boyutlu olmakla birlikte, bahsettiğim psikolojik köklere dayanıyor sanırım.
Hasta bir toplum, acılara gebedir. Hasta bir toplum kayıp nesillere gebedir.
Gençlere olan yaklaşımınız tahmininizden daha büyük şeylere sebep oluyor. Gençler bir toplumun itici gücü, manivelası, ilerleticisidir. Gençler özgürce kendini ifade edemez, sağlıklı gelişemezse mutsuz olurlar. Lütfen unutmayın, herkes mutsuzlukla baş edemez ve mutsuz insanlar önce kendilerine sonra çevrelerine zarar verirler.
İnsanlar tek başlarına mutlu olamazlar. O mutsuzluk bulaşıcıdır, yayılır. İnsan toplumsal bir varlık. Birimiz acı çektiğinde bu inanın hepimizin acısı oluyor. Belki hemen değil ama o acı ne yapıp edip hepimizi bir gün mutlaka buluyor. Farklı suretlerde…
Gençler çok kıymetli. Onlara kulak verin. Onlara saygı duyun. Onları yargılamayı bırakın artık. Gençlerler empati kurun. Biliyorum, insanlar böyle söylemekle kolayca değişmez ama mutlaka değişir.
Benim yaptığım sahildeki deniz yıldızlarını denize atmaktan ibaret ama benim de işim bu.