Mavi ve beyaz deyince aklınıza ne geliyor? Akdeniz öyle değil mi? Benim aklıma da bir Egeli/Akdenizli olarak; Bodrum geliyor, Yunan Adaları, Rum meyhaneleri, mavi kepenkli beyaz badanalı evler, uzo, beyaz örtülü rakı sofraları, yer demir gök bakır, Zorba, “Sonsuzluk ve Bir Gün”, Theodorakis, Zülfü Livaneli, “Güneş Topla Benim İçin”…
Çağrışımlar, çağrışımlar, çağrışımlar… Hepimiz evrensel veya ulusal olduğu kadar yerel bir kültürle çevrili yaşıyoruz. Yerel şeyleri severim. Herhangi bir ülkeye gittiğimde oranın “yerlisi” gibi yaşamam kısa süremi alır. Oranın yerel kültürünü yaşamaya çalışır hatta hemen alışırım çünkü yerellik birçok yerde samimiyetten beslenir; keyiften, güvenden ve sohbetten. Özellikle Akdeniz’de. Biz Akdenizliler, maviyi yani denizi, beyazı yani rakıyı severiz. Siestayı, makarnayı, mavi beyaz çinileri, beyaz peyniri veya mozarellayı, aylaklık etmeyi, tembelliği, şarabı, sirtakiyi veya zeybek oynamayı ve daha birçok güzel şeyi severiz işte. Hayattan keyif almayı severiz.
İyi ki Akdenizliyim. İyi ki bu coğrafyada yaşıyorum. İyimser ve tatlı bir yazı olsun istiyorum bu. Leziz, ağızda kumsalda geçirilen bir yaz akşamının tadını bıraksın istiyorum.
Akdeniz’e ait her şey bana hep iyi gelmiştir. Ankara bozkırsa, Ege denizdir. Atina ile İzmir’in birbirine benzemesi beni gülümsetir. Çeşme’den Sakız’a feribotla geçiverilmesi mutlu eder. Bir bütünlük, kardeşlik duygusu hissettirir. Bir yandan sanki Akdeniz dünyanın kalbidir. Her yeri birbirine bağlayan, her kültüre, her insana kucak açan, sıcacık, samimi bir coğrafya çünkü insanlar kaygılı değildir buralarda. Belki iklim, belki sofra kültürü, belki hayattan keyif almayı birçok şeyin önünde tutmamız bizi samimi insanlar yapar. Kasıntı değilizdir. Hiçbir şeyi zorlamayız. Hayatın akışına güveniriz. Bu bizi yumuşak, kucaklayıcı, rahat yapar.
Kültür nedir? Bir coğrafyanın kendine özgü her şeyi aslında. Buna tarihinden geleneklerine, yemeklerinden davranışlarına birçok şeyi dahil edebiliriz. Bir yandan ilginçtir, herhangi bir değerin yerelliği ne kadar güçlüyse, aynı zamanda o evrensel bir değerdir; evrensel kültür mirası olarak geçer.
Bence bir insan kendini hangi kültüre ait hissediyorsa oralıdır. Nerede doğduğunun bir önemi yok. Mesele tamamen hissiyatla ilgili. Bazen kendimizi hiçbir yere ait hissetmeyiz. Bu da oldukça mümkün ama derinliği başka yerlere giden bambaşka bir konu elbette.
Kendimi dünya üzerinde bir yere ait hissedeceksem, bu Akdeniz’de herhangi bir yer olabilir ancak şaşırtıcı, şu an aklıma hiç gelmeyen, gitmediğim için bilmediğim herhangi bir yere de ait hissetme olasılığım çok yüksek çünkü ben kendimi en çok “dünyalı” hissediyorum. Akdeniz’den kaynağını alan, kolları dünyaya yayılan bir nehir gibi… Dünyalı bir nehir gibi.
Peki, ya siz?