Selahattin Demirtaş’a ‘hedef gösterme’ davasında beraat

» Büyük Manşet » Selahattin Demirtaş’a ‘hedef gösterme’ davasında beraat

Ankara Başsavcısı Yüksel Kocaman’ı hedef gösterdiği iddiasıyla 2 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılan Selahattin Demirtaş hakkında beraat kararı verildi.

Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Ceza Dairesi, Kobani davası kapsamında yaklaşık 7 yıl 6 aydır tutuklu olan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş hakkında dönemin Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Yüksel Kocaman’ı hedef gösterdiği iddiasıyla verilen 2 yıl 6 ay hapis cezasını kaldırdı. Demirtaş’ın beraatine hükmeden İstinaf mahkemesi, Yüksel Kocaman hakkında kullandığı “hukuk önünde hesap verecek” sözünün savunma hakkı kapsamında kaldığını vurguladı.

Selahattin Demirtaş, tutuklu bulunduğu Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 7 Ocak 2020 tarihinde yaptığı savunmada, yeniden tutuklanması sürecinde Ankara Cumhuriyet Başsavcısı olan Yüksel Kocaman’ı eleştirmişti. Başsavcının kendisine kumpas kurduğunu iddia eden Demirtaş, “Hukuk önünde hesap verecek” demişti.

Bu sözler nedeniyle Demirtaş hakkında “Terörle mücadelede görev alan kamu görevlisini hedef göstermek” suçundan dava açıldı. Yargılamalar sonucunda Ankara 25. Ağır Ceza Mahkemesi, Demirtaş’ı bu suçtan 2 yıl 6 ay hapis cezasına mahkûm etti. Mahkeme ayrıca, “varsayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanmak suretiyle tehdit” suçundan Demirtaş’a, suçun yasal unsurları oluşmadığından beraat kararı verdi.

İSTİNAF’TAN KARAR

DW Türkçe’den Alican Uludağ’ın haberine göre, Demirtaş’ın avukatı Mahsuni Karaman’ın itirazı üzerine dosya İstinaf’a taşındı. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Ceza Dairesi, yerel mahkemenin kararını kaldırarak oy birliğiyle Demirtaş’ın beraatine karar verdi. 30 Nisan tarihli kararın gerekçesinde, Anayasa’da güvence altına alınan iddia ve savunma dokunulmazlığına vurgu yapıldı.

Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin bu konudaki içtihatlarına işaret edilen kararda, “Eğer böyle bir hak olmazsa, iddia ve savunma serbestçe yapılamayacak ve söylenmesi gereken, cezai yaptırıma maruz kalma korkusuyla ifade edilemeyeceğinden, yapılan yargılama sonucunda hedeflenen, ‘gerçeğe ulaşma’ ve ‘adaletin gerçekleşmesi’ de söz konusu olamayacaktır” denildi.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) “kamu görevlilerinin kabul edilebilir eleştiri sınırının sade vatandaşlara nazaran daha geniş olduğu” yönündeki içtihadına işaret edilen kararda, “Bu kapsamda katılanın, olay tarihi itibariyle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı gibi bürokratik yönü de bulunan önemli bir kamu görevini yerine getiriyor olması nedeniyle kendisi hakkında bu tür eleştirilerin yapılmasının olağan ve katlanılabilir olduğu da değerlendirilmelidir” ifadesi kullanıldı.

”SAVUNMA HAKKI KAPSAMINDA”

Kararda, şu değerlendirme yer aldı: “Tüm bu açıklamalar doğrultusunda; iddia konusu olup sanığın yargılandığı dava duruşmasında yaptığı savunması sırasında katılan hakkında dile getirdiği beyan ve isnatların, sanığın siyasi bir kimliğinin olması ve tüm aşamalardaki inkara yönelik savunma içeriklerinin de bu minvalde olması sebebiyle, sanığın iddia konusu anlatımlarının savunma hakkı sınırları içerisinde kaldığı, iddia konusu içerikler bütün olarak değerlendirildiğinde, olay tarihinde katılanın görev ve konumu da göz önünde bulundurularak iddia konusu içeriklerin savunma hakkı kapsamında kaldığı ve sanığın kastının da ancak bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiği kabul edilmiştir.”

Olay tarihi itibariyle Ankara Başsavcılığı yapan Yüksel Kocaman’ın kimliğinin basın ve yayın organlarınca bilindiği anlatılan kararda, Kocaman’ın kimliğinin veya isminin kanunun aradığı anlamda “İsim ve kimlik belirterek veya belirtmeyerek kime yönelik olduğunun anlaşılmasını sağlayacak surette kişilere karşı terör örgütleri tarafından suç işleneceğini,” “…veya terörle mücadelede görev almış kamu görevlilerinin hüviyetlerini açıklayanlar,” “…veya yayınlayanlar,” “…veya bu yolla kişileri hedef gösterenler” şeklinde seçimlik hareketlik suçun hiç birine uygun düşen mahiyette olmadığı kaydedildi.

Kararda, “Kocaman’ın kimliği konusunda gizli olan bir hususun aşikâr hale getirilmesinden ziyade siyasi bir kimliği olan sanığın savunma hakkı kapsamında hareket ettiği yönündeki kabulünün aksine dosya kapsamı ve taraf olunan sözleşmeler kapsamında uluslararası mahkeme kararları, anayasal düzenlemeler, Anayasa Mahkemesinin içtihatları ile Yargıtay kararları ve ilgili mevzuat kapsamında atılı suçun maddi ve manevi unsurlarının oluşmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır” ifadesi kullanıldı.

Kaynak: DW Türkçe