Birgün Gazetesi’nden Nurcan Gökdemir ile Hüseyin Şimşek, son görevi CHP Grup Başkanlığı olan Özgür Özel ile geniş bir söyleşi yaptı.
14/28 Mayıs seçimlerinden AKP’ye bir kez daha yenilerek çıkan CHP’de önce “Böyle olmayacak” sesleri yükseldi. Ardından da önce Ekrem İmamoğlu ismi üzerinden bir değişim rüzgarı estirildi. Ancak İmamoğlu’nun İstanbul seçimleri için önemi dikkate alınarak değişim isteyenler bir başka isim üzerinde yoğunlaştı. Önce meslek örgütlerinde, sonra yerel siyasette 10 yıla yakın bir süre de Ankara siyasetinde öne çıkan bir isim olan Özgür Özel ismi dillendirildi.
Sonunda Özgür Özel adaylığını açıkladı ve Büyük Kurultay’da genel başkanlık için yarışacağını duyurdu.
Ardından Özgür Özel’e “Eleştirdiğin CHP’nin tüm karar süreçlerinde görev yaptın” temelinde eleştiriler yağmaya başladı.
• Sizin öngördüğünüz CHP, Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’sinden ne farkı var. Bu CHP’nin son 10 yılında sizin de karar mekanizmalarında olduğunuz düşünülürse şimdi neyi değiştirmek istiyorsunuz?
Kemal Bey’in seçildiği kurultayda ben kurultay delegesiydim, oy verdim kendisine. 41 madde açıklamıştı, son derece sol ve sosyal demokrat bir perspektif çiziyordu. Ben o kurultayda heyecanlanmıştım, Kemal Bey’in yola çıkışına ve yol yürüyüşüne inandım. Bir yıl geçmeden de milletvekilliği teklifi geldi. Kemal Bey’e inandığım için teklifi kabul ettim, o gün bugündür Kemal Bey’le birlikteyim. 2014 Eylül Kurultayı’ndan beri partinin tüm karar alma süreçlerini takip ediyorum. Ben partinin karar alma süreçlerinin nasıl gitgide seçilmişlerden atanmışlara kaydığını, parti içi demokrasinin işlevsizleştiğine tanıklık ettim. Karar alma mekanizmalarında kayıt dışı siyaset dediğim atanmışlarla karar verme ve onun seçilmiş kurullar tarafından onaylanmasına, ya da bazen konuşulmadan uygulamaya geçildiğine tanık oldum.
Parti içi demokrasinin nasıl aşağıya doğru gittiğinin ve baş aşağı çakıldığının tanığıyım. Bütün seçilmişlerin de böyle şeyler hissettiğini biliyorum. Sona doğru sık aralıklarla seçilmiş kurullara önem verilmesi gerektiğini hatırlatmak zorunda kaldığımızı biliyorum.
DOKUNULMAZLIK TUZAKTI
• Dokunulmazlık süreci de böyle mi yaşandı?
Bu partinin son yıllardaki en büyük başarısı Adalet Yürüyüşü, çünkü tüm kademelerin katıldığı , tartıştığı bir süreç sonunda tam kadro yola çıkıldı. Niyet ortaklaşma olunca kolaylıkla rıza üretilebiliyor… Ortaklaşılmış her tür kararda büyük başarı gösterildiğini ancak ortaklaşılmayan kararlarda kısa, orta ve uzun vadede büyük sıkıntılar çıktığını gördüm. Bunlardan bir tanesi dokunulmazlık konusu. Ben karşıydım, MYK’nin çoğunluğu karşıydı. İçeride en çok kim karşı çıktı derseniz, Özgür Özel, Selin Sayek Böke, Veli Ağbaba ve Zeynep Altıok… Meclis Grubu da oyuna geldiğimizi düşünüyordu. Genel Başkan’ın “Anayasa’ya aykırı olsa da destekleyeceğiz” sözü hareket kabiliyetimizi çok kısıtladı. Bu madde büyük bir tuzaktı, masumane olmayan bir devlet projesi vardı. Türkiye siyasetini şekillendirme üstüne oynanan bir oyundu. Türkiye’de rejim değişikliği yaşandı. Muhalefet sindirildi. Burada CHP’nin “Biz bunu kabul edeceğiz” diyerek kendi siyaset alanını kısıtladı.
O gün iki kez Genel Başkan ile görüştük, ikna edemeyince iki üç arkadaşımızı sürekli yanına gönderdim. İkna edemedik. Ama bazı arkadaşlar da Genel Başkan’a “Biz memlekete gidemeyiz” diye baskı yapıyordu. Dokunulmazlık meselesi partinin seçilmiş kurullarının çoğunluğunun görüşüne aykırı bir şekilde karar alındığı için partiye kısa ve orta vadede zarar verdi. Uzun vadede hala enkazı kaldıramadık. Oradan başlayan bir şekillendirme ile Türkiye siyaseti muhalefet aleyhine dizayn edildi.
• Bu eleştirilerinizi çok fazla duymadık…
Ben içerde konuşan ama karar alındıktan sonra dışarda susan, dedikodusunu yapmayan bir siyasetçiyim. Bazı siyaset erbabının içerde başka bir şey, dışarda başka bir şey yaptıklarını görüyoruz. Ben bunu hiçbir zaman yapmadım. Ben içerde eleştirdim çıktım dışarda dokunulmazlık oylamasından sonra herkes kampa kaçtı, kapıda ben kalıp partinin durumunu izah etmek durumunda kaldım. 5/6 mesele var ki farklı düşündüğüm, bunlar bize büyük zarar verdi.
Karar alındıktan sonra dışarda çıkıp “Karşıydık” demek benim yatılı okul kültürüyle şekillenen kişiliğime, ekip anlayışıma aykırı. 10 yaşımdan beri arkadaş satmadım.
• Bize büyük zarar verdi, dediğiniz diğer olaylar nedir?
Biri dokunulmazlık, biri ölçme değerlendirme mekanizmasının olmadığı ittifak siyaseti, Yenikapı’ya gidilmesi, kayyum meselesinin sadece şirketler yönünden Anayasa Mahkemesine götürülmesi, diğerleri de bende kalsın.
MACRONLAŞMA RİSKİ
• Türkiye siyasetinde özeleştiri mekanizması işlemiyor, seçim sonrası da buna tanıklık ettik. Siz özeleştiri yapmak isteseniz neler söylerdiniz?
Bugünden baktığımda çok makul görmediğim konular var elbette…Referandum var susalım, baskın seçim var susalım, yerel seçimler önemli duralım, 2023 yüzyılın seçimi susalım, diye diye bugüne geldi. Aman ağzımızın tadı kaçmasın, dışarıya kötü görünmeyelim, diye diye bugüne kadar geldik.
Burada Erdoğan’ın bir sandık fırtınası estirmesinin, bizi ona tabi tutmasının da etkisi var. Partinin iç sorgulamasını yapamaz hale geldi. Yapsan da içerde konuştuğumuzla kaldı.
‘Sen de oradaydın’ deniliyor. Yani bir genel başkan adayı çıkacaksa, genç ve yeni bir isim olacaksa meteorla düşmeyecek, kargodan çıkmayacak. Parti içinden çıkacak. “Sorumluluk alırım, fedakarlık yaparım” demiştim.
Ecevit de vardı İnönü’nün geçmişinde. Kemal Bey de vardı Deniz Bey’İn geçmişinde. İsmet Paşa da vardı Atatürk’ün geçmişinde. Geçmişi olmayan birisi, CHP kimliği olmayan birisi demek. O da başka bir şey. CHP’ye bir Macron aramıyoruz. Siyasetsiz birini bulmayacağız. Sırf beyaz gömlek yakışıyor, kollarını kıvırdı diye partili olmayan birini partinin başına getiremeyeceğimize göre… Bu partinin başına yeni, güçlü ve partili bir figürü biz yakıştırmaz ve halka benimsetmezsek halk bir başka siyasetsiz birini partinin başında görebilir, Macronlaşma riski çıkar. Siyasetsizliği çözüm olarak görebilecek, popüler lider arayan ve bir anda popülist siyasete ön açabilecek bir seçmen grubu var. Bu riski görmek lazım. Bizim figürlerin onlar için cazip olduğunu göstermemiz lazım. Siyasetsiz lider tehlikesi, bence Fransa’da işleyen bu işin Türkiye’de işleme riski var. Sol, sosyal demokrat siyaset için, emekçilerin hakları için, örgütlenme özgürlüğü için en büyük tehlike bir siyasetsiz liderin gelme tehlikesidir.
CHP SAĞA KAYDI
• Partinin bu süreçte sağa kaydığı eleştirilerine katılıyor musunuz? Örneğin “helalleşme” söylemine nasıl baktınız?
Genel Başkan, grup toplantısında söylediğinde bunu öğrendim. Ortaklaşılmadığı için sahipsiz kaldı. Bir tarafa Roboski’yi koyup, bir tarafa başını örttüğü için öğrencilerin eğitim hakkının elinden alınmasını koyup, örtünme özgürlüğü kadar örtünmeme özgürlüğünün de öne çıkarılması, hayat biçimine müdahale edilmesine karşı olunduğunun söylenmesi ve tam özgürlükçe bir çizgiden yaklaşıp Türkiye’nin geçmişteki tüm travmalarıyla helalleşecek cesaretteyiz, denilmesi gerekirdi. “Kürtlerin, Aleviler’in yaşadığı travmalarda buna dahildir, 80 darbesi sonrası sağcıların yaşadığı işkenceler de buna dahildir” diyerek ortaklaşılmadığı için bu işin bir ayağı topalladı, samimiyeti sorgulandı.
Sonuçta Genel Başkan’ın da yalnız kaldığı görüşüne katılıyorum, çünkü ortaklaşmadan yola çıktı. Örneğin, mutfak videolarının çok samimi, çok inandırıcı tarafı var. Ama bir taraftan da hazır olmadığımız birçok hamleyi mutfak videolarından öğrendik biz de. Evet, CHP sağa kaydı ama biz düzelteceğiz.
GENEL BAŞKAN’IN BUNA İHTİYACI YOKTU
• Kılıçdaroğlu’nun sizin adaylığınıza ilişkin açıklamaları sizden önce yapması size ne hissettirdi?
Ben bu konuyu genel başkanla iki kez konuştum. Önce 12 Haziran’da bir röportaj sonrası randevu aldım ve söyledim. Ondan önceki 14 gün boyunca parti özeleştiri yapsın diye bekledim. Şu anki sessizlik öfkeye dönüşmesin istedim. İnsanların bizden beklediklerini söyleyelim istedim. Kongrede aday olmaması gerektiğini, değişimin önünü açması gerektiğini söyledim. O gün de kendisi ile konuştum. Ne tavsiye ettiğini sordum. Adaylığımı açıklamadan birkaç gün önce de söyledim. Sonra ben onu ertesi gün basın toplantısı ile duyurmayı düşünürken şimdiki parti yönetimine müzahir biri tweet attı yanlış bir şekilde. Sonra kameralar karşısında sorulunca genel başkan da adaylığımı açıkladı. Açıkçası şaşırdım. Zaten kendisine ben onu söylemiştim. Genel başkanın adayları açıklamak gibi bir yükümlülüğü olmamalı. Bana bir zararı yok. Ama olmamalıydı. Rol çalma olarak yorumlayanlar oldu. Benim alınganlığım yok ama genel başkanın buna ihtiyacı yoktu.
Genel başkan tavsiyeler de verdi. İlçe kongrelerinin yapılacağını ve oralara gidebileceğimi söyledi. Oralarda kendimi anlatabileceğimi ifade etti. Olumlu yaklaştı. Ama parti içindeki kaynaklar görevi bırakmam tartışmasını gündeme getirdi. Son görüşmemizde de kendisi grup başkanlığını bırakmam konusunu açmadı. Ben kendisine sosyal medya üzerinden bir yıpratma kampanyası ile karşı karşıya kalabileceğim endişesini ilettim. Son derece nezaketli bir görüşme yaptık.
LİSTE TARTIŞMASI
• Kongrelerde blok liste-çarşaf liste tartışmalarından kaynaklanan gerginliklere tanık oluyoruz. Sizin bu konudaki görüşünüz ne?
Benim görüşüm çarşaf listeden yana, blokta yüzde 60 ile yüzde 100’e sahip oluyorsunuz. Bunu sağlıksız buluyorum. Ama bu tartışmanın çeşitli yönleri, illerin özel durumu var. İllerin gelenekselleşmiş tutumu var. Bazı illerde çarşaf liste yapamıyorsunuz. Bütün salon “Blok” diyebiliyor. Ama şundan dolayı öneremiyorsunuz, uzak ilçelerden, köylerden gelen insanlar var. Adam oyunu kullanıp evine dönmek istiyor ama çarşaf liste sabaha kadar süren bir oylama gerektiriyor. Burada haksızlık yapmamak lazım. Kırsalı güçlü illere çarşaf liste istemek, yerel imkansızlıkları görmezden gelmek demektir. Bazen iki taraf da çarşaf istemiyor.
Ama bir yandan da teoride bu böyleyken pratikte kendilerince en güvendikleri listeleri yapsalar arkadan değişim sesleri gelmeye başlıyor. Genel merkezin blok listesinde olan değişimciler de var. Blok liste arayışı, değişimden yana olanların kendilerini gizlemesine yol açıyor. Blok listeyi yazanlar ‘asker’ yazıyorum sanıyor ama yazılanların asker gibi hissetmediklerini biliyoruz.
İTİBAR SUİKASTİ
• Size “Kılıçdaroğlu’nun tavşan adayı” ya da “İmamoğlu’nun emanetçisi” diyenler var.
İkisi de itibar suikastidir. Başka yerlerden kulp takamayınca böyle bir kulp takıyorlar. Genel Başkan’a karşı aday çıkıp İzmir, Konya, Manisa, Karaman kongrelerinde mücadele ediyoruz. Tavşan aday böyle bir mücadele vermez.
Siyaset emanet kaldırmaz. CHP’de de bir tek emanet var o da kurucu kadrolardan aldığımız emanet. Genel başkan da emanetçi. Altı oku, Atatürk’ün hatırasını, cumhuriyeti ona emanet etmişiz. 5 Kasım’da delege karar verirse emaneti ben alırım. Siyaseten bu kadar aciz birisi CHP genel başkanlığına talip olmaz.
İTTİFAK
• İttifak konusunda ne düşünüyorsunuz?
İttifak ortakları ile müzakere sürecinde ön seçim CHP’nin güçlü bir argümanı olabilirdi. ‘Ben ön seçim yaptım arkadaşlar orayı size veremem’ diyebilirdi. Elini rahatlatabilirdi. Genel başkana ayrılan kontenjan diğer partilere verilirdi hiç olmasa. Örgütün hakkı verilmezdi. Antalya’da, Edirne’de, Karadeniz’de, büyükşehirlerde hep CHP’lilerin hakkı olan sıralar ittifak ortaklarına gitti. Ben onlarda suç bulmam. Müzakereyi iyi yürütmüş. Ama bizim orada hatamız var. en çok karşı çıktığım konu, ittifak varsa iç hukuku yazılmalıydı. Denilecekti ki ‘Seçim ilan edildikten bir hafta sonra ve ondan 15 gün sonra yapılacak altı ölçümün aritmetik ortalaması seçim sonucu kabul edilerek protokol yapılır.’ Şimdi sen 0,7 olan adama 10 milletvekili verirsen olmaz. Bunun iç hukuku olmazsa iş son anda müzakereye kalır, pazarlığa girer. Şu anda da onun zararını çekiyoruz zaten.
Yüzde 50 + 1’lik siyaset, Türkiye’yi ittifak siyasetine mecbur kılıyor. Geçen sefer yaptığımız hata, seçim bitince ittifak bitmeli. Bir seçimden önceki veya listelerden önceki 40 gün ittifak konuşalım ama beş yıl boyunca serbest koşalım. İttifak siyasetini CHP açısından şöyle görüyorum, birbirine karnından zincirle bağlanmış koşucular gibi. O oradan çekiyor bu buradan çekiyor, koşamıyorsun.
Rakipler de bağlıydı ama birbirlerine çok benziyorlar. El ele tutuştu koştu onlar.
Benim yönettiğim CHP ittifak yapacaksa günü gelince konuşacağız. O güne kadar kimliksizleşmeyeceğiz. Günü geldiğinde nasıl ittifak yapacağımızın iç hukukunu yazabiliriz. 2 bin 300 madde Türkiye’yi nasıl yöneteceğimizi yazmışız, iki maddeyi yazmamışız. Benim yönettiğim CHP ittifaka girerse önce iç hukuku resmen imza altına alacak.
Bu yapı ittifakın büyük ortağını maalesef kimliksizleştiriyor. “Aman şunun yanında duralım, bunun karşısında durmayı ihmal etmeyelim, bununla çok yaklaşmayalım, bu tarafa yaklaşırsan diğer tarafı küstürürsün” diyerek hep rakiplere yönelik pozisyon alınıyor. Oysa sosyal demokrat, sol parti işçiden yana emekten yana pozisyon alır. Nerede duracağın belli senin. CHP’nin kendi pozisyonun tayin etmeme ve ittifakı gözeterek pozisyon almakta esnekleşmesi meselesi CHP’yi kendi kimliğinin tartışıldığı bir sürece soktu.
HDP İLE İLİŞKİLER
• HDP’yi ötekileştirme eleştirilerine katılıyor musunuz?
Parlamentoda grubu olan AKP, MHP, İYİ Parti ile nasıl ilişki kuruyorsan HDP ile de aynı ilişkiyi kurmakta bir çekiniklik göstermemek lazım. Çok itiraz ettiğim ve bazen de parti ile açı yaptığım konulardan biri de budur.Sezgin Tanrıkulu meselesi var bir de. Aktroller tarafından kışkırtılmış bir nefret ve önü arkası dinlenmeden bir milletvekilinin arkasında durmayan, ateşe atan ve arkasından çekilen ve onu yalnız bırakan bir tutum. Sosyal medyada tepki büyük diye. AKP’nin arkasında hizalanmak, bir muhalefet partisinin hayatı boyunca yapabileceği en teknik hata, iktidarın arkasında hizalanmaktır. Kesilmiş bir videoya AKP sözcüsü ile CHP sözcüsü aynı tepkiyi veriyorsa işte o rüzgara kapılmak oluyor. Sosyal medya da burada etkili. Sosyal medyadaki o furyaya teslim olmak oluyor.
• CHP’nin yüzde 25 olarak kabul edilen oylarını artırabileceğinize inanıyor musunuz?
Halkın siyasi aidiyetine, kimliğine bakmadan onun yoksulluğuna dokunabilmek, çare üretebilmek, işsizliğine itiraz etmek, örgütlenme özgürlüğünü savunmak, onun hak arama mücadelesine destek vermek veya onu hak arama mücadelesine dahil edebilmek gerekiyor.
6 oy aldığımız Yırca Köyü’nde tam oy aldık mesela. Çünkü dozerlerin önüne birlikte geçtik. Bazen Akbelen’deki direnişe destek vermek ama bazen de direnişe insanları ikna edebilmek. CHP’nin kendini doğru tarif ettiğinde olabileceğini düşünüyorum.
Yüzler değişmeden, partide her şeyi değiştirsen de millet değiştiğine inanmayacak. O yüzden de yeni yüzler ile ve radikal bir değişiklik ile bu yapılabilir. Türkiye siyasetinde Genel Başkan değişikliği çok radikal bir değişiklik.
Kemal Bey’in ilk başta sakin bir güç olarak geldiğine ve 2011’de nasıl bir heyecan yarattığına bakmak lazım. Lideri ve kadroları değiştirip insanları CHP’de paradigma değişikliği olduğuna inandırmak gerekiyor. Ufak değişikliklerle bunun olabileceğine inansaydım hiç yola çıkmazdım.