İç Hastalıkları ve Hematoloji Uzmanı Prof. Dr. Mustafa Çetiner, TELE1‘de ekranlara gelen Sağlık Gündemi programına konuk oldu.
Konca Kumkum’un “Kanser önlenebilen bir hastalık mıdır?” sorusuna yanıt veren Çetiner, şunları söyledi:
“Aslına bakarsanız bu sorunun 2 cevabı var. Hem evet hem biraz hayır. Nedenini söyleyeyim. Evet, önlenebilen bir hastalıktır. Çünkü, biz kanserle ilgili riskleri çok iyi biliyoruz aslında. Yapılan çalışmalar artık su götürmez bir şekilde gösterdi ki her 100 kanserden 30’u sigarayla ilişkili. Yaklaşık 18-19 farklı kanser tipinde doğrudan sigara ilişkisi söz konusu. Dolayısıyla sigara içmezseniz önleyebiliyorsunuz anlamına geliyor. Geri kalan yüzde 30’u yaşam biçimlerimizle ilgili. Örneğin, inaktivite, obezite bunların çok doğrudan kanserle ilişkisi olduğunu biliyoruz. İnaktivite çok önemli. Hatta kimi araştırmacılar 21. yüzyılın sigarasının obezite olacağını ve hareketsizlik olacağını söylüyor. Yani inaktivite çok önemli. Hatta inaktif olan obezlerle aktif olan obezlerin karşılaştırılmasında da kanser sıklığı inaktif olanlarda daha fazla. Yani hareket etmek gerekiyor. Bu bütün gün ofiste oturup akşam bir saat spora giderek olmuyor. Onunda altını çizelim. Gün içinde de aktif olmak gerekiyor. Hatta öylesine ki önlemler aldılar mesela batı ülkelerinde… İşte, ofislerde çöp sepetini en uzak yere koyuyorlar. İşte, yine ofislerde mola yerlerinde sandalyeleri kaldırdılar. İşte, kahve fincanlarını küçülttüler. Yani hareket etmek gerçekten çok önemli. Bir de tabii diyet çok önemli. Yani işlenmiş gıdalar gibi sağlıksız beslenme gerçekten kanser için oldukça büyük bir risk taşıyor. Yani kolon kanserinde ve başka birçok kanser türünde beslenme şekillerimiz önemli bir rol oynuyor. Bu son derece önemli. Geri kalan yüzde 20’lik bir bölüm de enfeksiyonlarla ilişkili. Çok konuştuğumuz, mesela bu rahim ağzı kanserine neden olan HPV virüsü… Midede çok kişide görülen helikobakter pilori pozitifliği… Hem mide kanserinde hem de mide lenfomalarında etiyolojide son derece önemli bir rol oynuyor… Birçok virüs kansere neden olabiliyor. Bu da önemli. Bizim çevresel faktörlerimiz, işte bu baz istasyonları, hava kirliliği filan bunlar da kanserle ilişkili. Ama demin saydığımız sebepleri düşünürseniz onların oranı sandığımız kadar yüksek değil. Yani şöyle bir şey olamaz; bir insan günde bir paket sigara içip de evimin karşısına niye baz istasyonu konuldu diye şikayet edemez aslında. Yani birçok risk faktörü değiştirilebilir sorumuzun cevabı. Ama bir de genetik yatkınlığımız var. Yani tümör baskılayıcı genlerimiz. Mesela böyle çok yoğun sigara içicisi olup da hiç kanser olmayan insanlar biliyoruz. Hatta sigara içicileri bunu çok dile getirir. İşte, ‘benim dedem 90 yaşına kadar içti hiçbir şey olmadı’ . Doğru, onda olmayabilir ama eğer sizin bir genetik yatkınlığınız varsa oluyorsunuz. Meme kanseri mesela. Bunların genleri birer birer gösteriliyor artık aslında. Ve öyle baktığınız zaman da biraz önlenmesiyle ilişkili haksızlığın olduğu bir durum var. Yani bazı bünyelerde kanser daha az ortaya çıkıyor. Çünkü, kanser hücresi vücutta sürekli aslında ortaya çıkan ve bağışıklık sistemimiz tarafından uyarılan bu tümör baskılayıcı genlerin rolüyle, etkisiyle ortadan kaldırılan devamlı bir süreç.”
Kaynak: TELE 1 – Nilay Göl