“Tamamen hukuksuz, tamamen hukuku işletmeye ve gerçekten adaleti topluma yaşatmaya kararlı, bu süreci prensipli bir şekilde yerine getirmenin ötesinde ne yaptığını bilmeyen ve toplumun temel değerlerini zedeleyen, insanların adalete olan inancını zedeleyen bir süreci İstanbul’da üzülerek söylüyorum ki yaşıyoruz. Biz bu kumpas düzeni içerisinde bulunan bir bilirkişiyi deşifre ettikten sonra açıkçası onların kilit taşını yerinden çektik ve duvar yıkıldı. Duvarın altında kaldılar. O kendini toparlama süreci içerisinde de her yere saldırıyorlar.
Büyük kaygı ve telaş içerisindeler ve bu telaşla da saldırı yapıyorlar. Bu saldırılarla da bizi frenleyeceklerini düşünüyorlar. Asla değil.
Onlar, yargıya uygun, adalete uygun, hukukçu kimliğiyle hareket eden düzen kurulana kadar onlarla mücadelem devam edecek.
Bu manada, Sayın, Bakandan tam da beklediğim cevaplar geldi, geliyor. Çünkü ben Bakan’a soru sormuştum.
Tekrar soruyorum. Sayın Bakan İstanbul’da sözün geçiyor mu geçmiyor mu? İstanbul’a dair içinde olduğun ve sürecini yürüttüğün adalet mekanizması içerisinde bu kadar yolsuzluğu deşifre edilmiş, bu kadar verdiği raporların yanlış olduğu başka bilirkişiler tarafından netleşmiş sahtecilik yaparak evrakta iki kişinin imzasının olmadığı, kendi imzasıyla hukuka, kanuna uygun olmayan bir biçimde bir bilirkişi raporunu vermiş.
Bu kişi hakkında ve bu kişinin bu bilirkişinin raporunu kendine dayanak alan savcı hakkında, o kararı veren hakim hakkında harekete geçecek misin geçmeyecek misin? İstanbul’da sözün geçiyor mu geçmiyor mu? Sakın öyle bağımsız yargı diye tweet atma. Atma. Uzun süre elini oraya değdirme. Buna cevap ver. İstanbul’da sözün geçiyor mu geçmiyor mu?
Başsavcı burada. Sözün geçiyor mu geçmiyor mu nokta. Buna cevap versin. Umarım umarım bu ülkenin, aklı başında yargı mensuplarının teşvikiyle bu ahlak dışı, süreç sona erer ve, basın mensupları, gazeteciler bir an önce özgürlüklerine kavuşurlar. Düşünün ya dünden beri saatlerce, neredeyse 24 saattir gözaltında tutmak. Utanmaz bir durum.
Duvarın altında kaldılar. O kendini toparlama süreci içerisinde de her yere saldırıyorlar.
Onların her gün çığırtkanlığını yapan ve bugün, gazetecilik mesleğine saldırıya dahi sesinin böyle tınısını bile çıkartamayan, o medya kuruluşlarında aynı mesele ile ilgili, aynı kişiyle ilgili röportaj yayınlanıyor vesaire, Yeni Şafak’tır şudur budur her neyse. ama bu, , Türkiye’nin, basın tarihine de kara leke olarak geçecek olan bu basın kuruluşları benimle ilgili her gün yalan ifadeler ve uydurma haberlerle dolu dolu 5,5 seneleri geçti.
Bu basın kuruluşu bunu yapıyor, ceza yok. Aynı benzer bir durumda hareket eden, Halk TV’deki, arkadaşlarımıza, değerli basın mensuplarına, gazetecilere hem de silsileyi devam ettirerek ceza vermenin gayreti içindeler.
Sen tek başına bir rapor düzenliyorsun, bunu geçerli sayıyorsun. Buna soruşturma açılmıyor da Ekrem İmamoğlu’na soruşturma açılıyor.
Niye? Hakkını savundu diye. Yani beni cezalandırmak için elinden gelenlerle ben mücadele etmeyeceğim ve hakkımı savunmayacağım.
Ya başsavcıyı bilmeyen yok. Kendisi orada zaten. Neymiş? Başsavcıyı deşifre etmişim. Yaptığım konuşmayla beraber tehdit etmişim. Yani bu akıl alır gibi değil. Şaşkınlık, endişe, bir insan yanlış yaparsa eli ayağı birbirine karışır.
Yanlış yaptıkça, yaptıkça eli ayağı birbirine karışmış, nereye saldıracağını şaşırmış durumdalar. Gideceğim.
Biz bu ülkede var olan ne var ise terörle ilgili mücadele ederiz. 86 milyon insanın her birisine de vatan evladı gözüyle bakan birisiyim. Ne ne terör şu. Bakacağım ki terör şubesi, şey terör savcısı bende. Bakacağım sen hangi kimlikle benden ifade alıyorsunuz diye savcıya soracağım. Elbette sorulan sorulara, ne söylediğini bilen, hala aynı kelimeleri söylemeye devam eden birisi olarak, gerekli hukuki işlemi yerine getireceğim. Cuma günü saat 10’da oradayım.